DMB Partners – https://www.dmb-partners.com Hukuk ve Danışmanlık Fri, 03 Jun 2022 16:28:56 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7 https://www.dmb-partners.com/wp-content/uploads/2022/01/cropped-dmb-partners-logo-32x32.png DMB Partners – https://www.dmb-partners.com 32 32 Tüzel Kişi Perdesinin Aralanması https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tuzel-kisi-perdesinin-aralanmasi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=tuzel-kisi-perdesinin-aralanmasi https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tuzel-kisi-perdesinin-aralanmasi/#respond Fri, 03 Jun 2022 16:28:02 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12364 Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması 3 farklı şekilde olmaktadır: Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ve Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılmasıdır. Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması;(daha ayrıtılı bak) daha çok öz kaynak yetersizliği halinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim sermaye şirketlerinde pay sahiplerinin, belirli bir esas sermaye miktarını kanunen şirkete özgüleme borcu bulunmaktadır. Esas … Devamını Oku

The post Tüzel Kişi Perdesinin Aralanması first appeared on DMB Partners - .

]]>

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması 3 farklı şekilde olmaktadır: Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ve Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılmasıdır.

Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması;(daha ayrıtılı bak) daha çok öz kaynak yetersizliği halinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim sermaye şirketlerinde pay sahiplerinin, belirli bir esas sermaye miktarını kanunen şirkete özgüleme borcu bulunmaktadır. Esas sermaye miktarı, şirketin faaliyetlerini gerçekleştirebilecek ve bu faaliyetler esnasında doğabilecek zararları karşılayacak miktarda olmalıdır. Bu nedenle; bir şirketin yetersiz öz kaynağa sahip olması durumunda şirketin sahip olduğu bir borç dolayısıyla şartların mevcut olması halinde şirket ortaklarının şahsi malvarlıklarına gidilebilmesi mümkün olmaktadır.

– Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ise; çoğunlukla pay sahipleri ile şirketin malvarlığının birbirine karıştığı hallerde başvurulacak bir yoldur. Eğer ortakların kişiliği ile tüzel kişilik veya tüzel kişinin malvarlığı özdeşleşmiş ise tüzel kişilik perdesi ters aralanacak; şirket ortağının sahip olduğu bir borç dolayısıyla şirketin malvarlığına gidilebilmesi mümkün olacaktır. 

– Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması ise özellikle grup şirketlerde karşımıza çıkmaktadır. Yani yavru ortağın sahip olduğu bir borç dolayısıyla hakim ortağın malvarlığına gidilebilmesi bu şekilde mümkün olabilmektedir.

Bazı şartların varlığı halinde tüzel kişilik ile pay sahipleri veya bağlı şirketler arasındaki perde kaldırılarak kötü niyetli pay sahibinin şirket tüzel kişiliğinden haksız menfaat sağlaması ve borçtan kurtulmak için tüzel kişilik arkasına sığınması kanun tarafından engellenmektedir.

Türk Ticaret Hukuku içerisinde henüz oluşmaya başlayan ancak hızlı bir şekilde içtihatta yer edinen “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması” teorisinin temeli dürüstlük kuralına dayanmaktadır. Dürüstlük kuralına ve hakkaniyete aykırı şekilde şirket malvarlığının eritilmesinin, şirketin içinin boşaltılmasının ve şirket alacaklılarının zarara uğratılmasının önüne geçilebilmesi ancak tüzel kişilik perdesinin kaldırılması halinde mümkündür. Teorinin isminden de anlaşıldığı üzere aşağıda değinilecek olan şartların varlığı halinde tüzel kişilik perdesi kaldırılarak zarara sebep olan ortak veya ana ortaklığın sorumluluğuna gidilebilmektedir. Ortaya çıkan zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağının bulunması halinde tüzel kişilik perdesi kaldırılır ve kusuru ile zarara sebep olan gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluğuna gidilir.

Uygulamada özellikle ana ortaklık-yavru ortaklık ilişkisinde paravan şirket olarak kullanılan yavru ortaklığın alacaklıları, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması halinde ana ortaklığa rücu edebilmektedir.

Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılabileceği Haller

1.Öz Kaynak Yetersizliği

Şirketin ticari ihtiyaçlarını karşılayacak, alacaklıların menfaatlerini koruyacak önlemlerin alınmaması ve bunun sonucunda sermayenin yetersiz kalması halinde öz kaynak yetersizliği gündeme gelmektedir. Ancak böyle bir durumda, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanarak pay sahiplerinin sorumluluğuna gidilebilmesi için belirli şartların bulunması gerekmektedir.

Bunun öncelikli şartı, uygun illiyet bağının varlığıdır. Uygun illiyet bağının varlığı halinde, şirket öz kaynaklarının yetersiz olması sebebiyle alacağını tahsil edemeyen şirket alacaklısı 3.kişi, şirket tüzel kişiliğinden olan alacağının şirket hissedarı tarafından karşılanmasını talep edebilecektir. Uygun illiyet bağından kasıt, alacaklı her kimin haksız fiili sebebiyle şirketten olan alacağını alamıyorsa, şirket malvarlığını kötü niyetli şekilde kim boşaltmış ise alacaklının, o kişinin (ortak veya ayrı bir tüzel kişilik) sorumluluğuna gidebilmesidir.

Mesela öz kaynak yetersizliği sebebiyle borçlarını ödeyemeyen şirketin gayrimenkulünün, şirket alacaklısına zarar vermek amacıyla şirkette çoğunluk hissedarı olan bir kişiye devredilmesi halinde söz konusu işlemin dürüstlük kuralına aykırı olduğu kabul edilir. Bu durumda şirket borcu ile devir işlemi arasında uygun illiyet bağının olduğu kabul edilir ve gayrimenkulü devralan hissedar şirket alacaklısına karşı sorumlu tutulabilir.

Özetle dürüstlük kuralına aykırı hareket eden ve şirket malvarlığını alacaklılardan kaçırmak gayesi ile şirket içini boşaltan, şirket öz kaynağını yetersiz hale getiren pay sahibi şirket borçlarından sorumlu tutulabilmektedir.

2. Hakim Ortaklı Şirketlerde Perdeyi Kaldırma (Ana Ortaklık-Yavru Ortaklık)

İki farklı tüzel kişiliğe sahip olan ve fakat ticari bakımdan biri diğerine bağlı olan şirketler arasında ana ortaklık-yavru ortaklık ilişkisi olduğu kabul edilmektedir. Öğretide yavru ortaklık adeta ana ortaklığın cebi, kuklası, aracı, eki, bölümü olarak tanımlanmaktadır. Hakimiyet ana ortaklıkta olup, yavru ortaklığın hukuki bağımsızlığı dikkate alınmamaktadır. Bu ilişkide tüzel kişilik perdesinin kaldırılması halinde yavru ortaklığın borçlarından ana ortaklık sorumlu tutulabilmektedir.

Dürüstlük kuralına aykırı şekilde hareket eden ana ortaklığın, bu hakimiyetini kendi çıkarları uğruna yavru şirkete veya şirket alacaklılarına zarar verecek şekilde kullanması halinde yavru şirket ile ana ortaklık arasındaki perde kaldırılacak ve yavru şirket nam ve hesabına yapılan zarar verici işlemlerden ana ortaklıkta sorumlu tutulabilecektir.

3.Malvarlıklarının Birbirine Karışması

Şirket tüzel kişiliği ile pay sahiplerinin malvarlıkları birbirlerinden ayrıdır ve pay sahibi şirkete karşı taahhüt etmiş olduğu sermaye miktarı ile sınırlı sorumludur. Ancak fiili durumda çoğu zaman şirket malvarlığı ile pay sahibinin malvarlığının iç içe geçmesi söz konusu olabilmektedir. Şirket malvarlığının iyi niyet kuralları çerçevesinde, şirket menfaatine ve alacaklılara zarar vermeksizin kullanılmasında bir beis olmasa da alacaklılara zarar vermek amacıyla şirket malvarlığının dürüstlük kuralına aykırı şekilde kullanılması halinde tüzel kişilik perdesi kaldırılarak pay sahibi sorumluluğuna gidilmesi hususu gündeme gelecektir.

Mesela iki farklı şirkette hakim hissedar olan bir pay sahibinin, şirketlerden birine ait olan aracı diğer şirketin faaliyetlerinde kullanması ve buna dair herhangi bir tasarruf işlemi yapılmamış olması her iki şirket malvarlığının birbirine karıştığını ve şirketler arasındaki organik bağ dolayısıyla uygun illiyet bağının bulunduğunu göstermektedir. Böyle bir durumda, malvarlığı birbirine karışan şirketlerden birinin alacaklılara zarar vermek amacıyla içinin boşaltılması ve öz kaynak yetersizliği sebebiyle borçlarını ödeyememesi halinde diğer şirket malvarlığı ile sorumlu tutulabilecektir.

TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ÇAPRAZ KALDIRILMASI DAVA SÜRECİ

Prosedürel anlamda bu teorinin uygulanması, borçlu asıl şirkete karşı icra takibine girişilmesi, itiraz edilirse itiraz iptali davasının açılması ve borç tahsil edilemediği takdirde   bünyedeki kardeş şirketlerin  davalı olarak hasım gösterildiği alacak davasıyla başlamaktadır.  Bu kapsamda öncelikle asıl borçlu şirket ile olan ticari ilişki, borç ve borcun tahsil edilemediği ortaya konulur. 

Sonrasında asıl şirketten tahsil edilemeyen bedelin, esasında paydaş ve müdürlerin, ortakların sınırlı sorumluluğu ilkesiyle ortaklığa tanınmış tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı, yatırım ve faaliyette olması gereken ortaklığın atıl bırakıldığı, ortakların tüzel kişi perdesi arkasına sığındığı tüzel kişiliğin bir borçlanma aracı haline geldiğini, bu sebeble borçtan dolayı ortakların TTK 7.md gereği müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği,  asıl borçlu şirket ile diğer kardeş şirketler arasındaki organik ilişki ortaya konularak iddia edilir. Önemli bir sermaye ile kurulmuş olsa bile, sonradan özkaynak gelişimi sağlayamadığı veya özkaynağın kötü kullanıldığı/kaçırıldığı, atıl bırakıldığı, üzerine kayıtlı araç ve tapularda fazlaca haciz varsa bu hacizlerin sayılan durumları kanıtladığı; ortakların asıl borçlu şirket aracılığıyla faaliyette bulunmalarının yegane amacının bir başarısızlık halinde riskin üçüncü kişilere yükletilmesi suretiyle sınırlı sorumluluktan faydalandıkları, asıl borçlu şirketin özkaynak yetersizliğinin ortaya çıkmasında yönetici ve temsilci konumunda bulunan gerçek kişilerin ortaklığın tüzel kişiliğini kötüye kullanıldığı ispata çalışılıarak tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluyla diğer kardeş şirketin sorumlu tutulması gerektiği talep edilir.  Bu kapsamda şirketler arasındaki organik bağ gösterilir, bu sebeble müteselsil sorumlu tutularak tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması istenir.

Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırabilmesi için iki veya daha fazla şirket arasında iktisadi özdeşlik bulunması, iktisadi özdeşliğin birbirinden farklı şirketlerin oluşturduğu topluluğun, ekonomik anlamda tek işletme kişiliğinin oluşturması olduğu sebebleri öne sürülür. İktisadi özdeşlik, birbirinden farklı şirketlerin oluşturduğu topluluğun ekonomik anlamda tek işletme kişiliğinin oluşturması durumunda ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Faaliyet konularının benzerlik göstermesi, ünvanlarının benzerliği, sermaye ortaklığı var ise bu durumda iktisadi özdeşliği desteklemektedir.  Paydaşların, yönetim ve temsil yetkililerinin aynı kişiler olması, çalışanlarının aynı veya birbirleri arasında transfer edilmiş olması da dayanak olabileceği gibi dayanaklar bu sayılanlarla sınırlı değildir. Birbirlerinin sözleşmelerine kefil olmaları, adreslerinin birine yakın veya aynı olması vb gibi organik bağı gösteren herhangi bir durumdan yararlanılabilir. 

Bu davada bahsedilen kardeş şirketler ihtiyari dava arkadaşı olacaktır. Mal kaçırma olayının tespiti için mahkemece bilirkişi aracılığıyla ilgili şirketlerin ticari defter ve kayıtları üzerinde mali inceleme yapılacaktır. 

The post Tüzel Kişi Perdesinin Aralanması first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tuzel-kisi-perdesinin-aralanmasi/feed/ 0
TBK Ertelenen Hükümler Bilgi Notu https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tbk-ertelenen-hukumler-bilgi-notu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=tbk-ertelenen-hukumler-bilgi-notu https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tbk-ertelenen-hukumler-bilgi-notu/#respond Fri, 03 Jun 2022 12:31:37 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12361 KONU VE KAPSAM: İşbu Bilgi Notu’nun kapsamı, kiracının tacir veya tüzel kişi olduğu işyeri kira sözleşmeleri bakımından 6353 sayılı Kanun ile 1 Temmuz 2020 tarihine kadar yürürlüğü ertelenen 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) ilgili hükümlerinin incelenmesidir. ERTELENEN HÜKÜMLERİN DAYANAĞI: 6353 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 53.maddesindeki atıfla 6217 … Devamını Oku

The post TBK Ertelenen Hükümler Bilgi Notu first appeared on DMB Partners - .

]]>

KONU VE KAPSAM: İşbu Bilgi Notu’nun kapsamı, kiracının tacir veya tüzel kişi olduğu işyeri kira sözleşmeleri bakımından 6353 sayılı Kanun ile 1 Temmuz 2020 tarihine kadar yürürlüğü ertelenen 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) ilgili hükümlerinin incelenmesidir.

  1. ERTELENEN HÜKÜMLERİN DAYANAĞI:

6353 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 53.maddesindeki atıfla 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 2. Maddesi uyarınca;

“Kiracının Türk Ticaret Kanunu’nda tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu işyeri kiralarında, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 323, 325, 331, 340, 342, 343, 344, 346 ve 354’üncü maddeleri 1/7/2012 tarihinden itibaren 8 yıl süreyle uygulanmaz. Bu halde, kira sözleşmelerinde bu maddelerde belirtilmiş olan konulara ilişkin olarak sözleşme serbestisi gereği kira sözleşmesi hükümleri tatbik olunur. Kira sözleşmelerinde hüküm olmayan hallerde mülga Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.” şeklinde bir düzenleme getirilmiştir.

Söz konusu düzenleme ile, kiracının tacir veya tüzel kişi olduğu işyeri kiralarında yukarıda yer alan maddelerin yürürlüğü 8 yıl süreyle ertelenmişti. İşbu Bilgi Notu’nun konusunu oluşturan söz konusu hükümler işyeri kiraları yönünden 1 Temmuz 2020 tarihi itibariyle yürürlüğe girecektir. Bu tarihe kadar ise söz konusu kira sözleşmeleri bakımından sözleşme serbestisi prensibi uygulanacaktır. Kira sözleşmelerinde hüküm olmayan hallerde ise 818 Sayılı Mülga Borçlar Kanunu (“Eski Kanun”) hükümleri uygulama alanı bulacaktır.  

Hangi kira sözleşmelerinin ertelenen hükümlere tabi olacağı hususunda göz önüne alınacak kriterler aşağıdaki gibidir:

1)  Kiracının Niteliğine İlişkin Şart: Kiracının, Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) uyarınca bir tacir veya tüzel kişi olması gerekmektedir. Özel hukuk veya kamu hukuku tüzel kişisi olmayan kiracıların TTK kapsamında tacir olup olmadıklarının değerlendirilmesi gerekecektir. TTK’nın 12. maddesinin ilk fıkrasına göre, bir ticari işletmeyi kısmen veya tamamen kendi adına işleten kişi tacir sıfatını haizdir.

2) Kira Sözleşmesinin Niteliğine İlişkin Şart: Kiracının tacir olmasının yanı sıra, kira sözleşmesinin de işyeri kirası niteliğinde olması gerekmektedir. Söz konusu erteleme hükmünde çatılı ve çatısız iş yeri ayrımı yapılmadığından dolayı, işyeri kirası olarak nitelendirilebilen tüm kira sözleşmeleri bu kapsamda sayılacaktır. Bir yerin işyeri olarak belirlenmesinde kiralanan yeri kullanım amacına bakılmaktadır. Taraflar kendi iradeleri ile kira sözleşmesinde bir kullanım amacı belirlememişler ise, olağan kullanım amacı göz önünde bulundurularak bir nitelendirme yapılacaktır.

  1. İŞYERİ KİRALARI YÖNÜNDEN 1 TEMMUZ 2020 TARİHİ İTİBARİYLE YÜRÜRLÜĞE GİRECEK HÜKÜMLERİN İNCELENMESİ:
  • “Kira İlişkisinin Devri” Başlıklı TBK 323. Madde:

“Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kira ilişkisini başkasına devredemez. Kiraya veren, işyeri kiralarında haklı sebep olmadıkça bu rızayı vermekten kaçınamaz.

Kiraya verenin yazılı rızasıyla kira ilişkisi kendisine devredilen kişi, kira sözleşmesinde kiracının yerine geçer ve devreden kiracı, kiraya verene karşı borçlarından kurtulur.

İşyeri kiralarında devreden kiracı, kira sözleşmesinin bitimine kadar ve en fazla iki yıl süreyle devralanla birlikte müteselsilen sorumlu olur.”

TBK 323. Madde, Eski Kanun’un 259. Maddesine karşılık gelmektedir. 323. Madde ile kiracının kira ilişkisini üçüncü bir şahsa devretmesi için kiraya verenin yazılı iznini alması gerektiği; kiraya verenin de haklı bir sebep olmadıkça işbu rızayı vermekten kaçınamayacağı düzenlenmektedir. 1 Temmuz 2020 tarihine kadar kiracının tacir veya tüzel kişi olduğu hallerde işyerine ilişkin kira sözleşmelerinin devrine rıza vermek kiraya verenin inisiyatifindeyken; 1 Temmuz 2020 tarihi sonrasında işyeri kiraları bakımından yürürlüğe giren bu madde ile kiraya veren haklı bir sebep göstermeksizin kira ilişkisinin devrine rıza vermekten kaçınamayacaktır.

“Haklı Sebep” kavramı, TBK madde 325’e benzer şekilde tanımlanmaktadır. Şöyle ki, “Haklı Sebep” sayılan haller, hâkim tarafından kiralananın ve yeni kiracının içinde bulunduğu şartların iyi niyet kuralları gözetilerek değerlendirilmesi suretiyle belirlenecektir.

Maddenin 2. Fıkrası uyarınca kira ilişkilerinin kiraya verenin izni dahilinde devrilmesi durumunda devreden kiracının, kiraya verene karşı borçlarından kurtulmuş sayılacağı öngörülmektedir. Ancak bu düzenleme yalnızca konut kiraları için geçerlidir ve işyeri kiraları için uygulama alanı bulmamaktadır.

Maddenin 3. Fıkrası ise işyeri kiraları için uygulama alanı bulacak olup, söz konusu düzenleme ile devri gerçekleştiren kiracının devir gerçekleşmiş olsa dahi kira sözleşmesinin sona ermesine kadar ve en fazla 2 yıl süre boyunca devralan kiracı ile birlikte müteselsil sorumlu olduğu hüküm altına alınmıştır. İşbu müteselsil sorumluluğun ise yalnızca kira bedeli ve yan giderler ile sınırlı olmadığı, ayrıca kira ilişkisini devreden kiracının yeni kiracının kiralanana verdiği zararlardan da bu madde kapsamında yükümlü tutulması gerektiği şeklinde anlaşılması gerekir.

  • “Kiralananın Sözleşmenin Bitiminden Önce Geri Verilmesi” Başlıklı 325. Madde:

“Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder. Kiracının bu sürenin geçmesinden önce kiraya verenden kabul etmesi beklenebilecek, ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir kiracı bulması hâlinde, kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları sona erer.

Kiraya veren, yapmaktan kurtulduğu giderler ile kiralananı başka biçimde kullanmakla elde ettiği veya elde etmekten kasten kaçındığı yararları kira bedelinden indirmekle yükümlüdür.”

Öncelikle önemle belirtmek gerekir ki, 1 Temmuz 2020 tarihine kadarki erken tahliye hallerinde erteleme hükmü kapsamına giren kiracıların cezai şart ödeyeceğine dair sözleşme hükümleri geçerli sayılmaktaydı. Ancak uygulamada bu durum eşitsizlik yarattığından dolayı, “Kiracının, sözleşmenin sona ermesi hâlinde, sözleşmeye aykırı kullanmadan doğacak zararları giderme dışında, başkaca bir tazminat ödeyeceğini önceden taahhüt etmesine ilişkin anlaşmalar geçersizdir.” şeklindeki TBK 334. Maddesinin 2. Fıkrasının, erken tahliye halinde ödenecek olan tazminatları da kapsadığı yönünde doktrinde görüşler mevcuttu. Doktrindeki bu görüşün kabulü halinde, her ne kadar TBK 325.madde hükmü ertelenmiş olsa da 1 Temmuz 2020 tarihine kadar dahi erken tahliye halinde cezai şart öngören anlaşmalar işyeri kiraları yönünden de 334. Madde uyarınca geçersiz sayılmalıdır.

TBK 325. Madde, konut/işyeri kiralarında kiralananın sözleşme dönemi sona ermeden önce iadesini, diğer bir ifadeyle kiracının kiralanandan erken tahliye olanağını düzenlemektedir. Erken tahliye kriterleri, Yargıtay’ın Eski Kanun döneminde vermiş olduğu kararlar doğrultusunda şekillenerek mevzuatta düzenleme alanı bulmuştur. Getirilen işbu düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle, kiracının kira sözleşmesini devralmayı hazır ve kiraya veren tarafından kabul edilmesi beklenebilecek olan başka bir kiracı bulması halinde kiracıya erken tahliyeden dolayı tazminat ödemekten kurtulma imkânı getirilmiştir.

TBK 325. madde kapsamında, kiraya verenin kiracı tarafından belirlenen yeni kiracıya rıza verme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak rıza verilmemesi halinde kiraya veren, yeni kiracının kiraya verenden kabul etmesi beklenemeyecek nitelikte olmadığı müddetçe erken tahliyeden doğan tazminat hakkından mahrum olacaktır. Yeni kiracının kabul edilebilecek nitelikte olup olmadığı ise, kiralanan yerin koşulları ve yeni kiracının nitelikleri göz önünde bulundurularak iyi niyet kuralları çerçevesinde hâkim tarafından belirlenecektir. Örnek olarak işyeri kiralarında, bir alışveriş merkezinin genel konseptine uygunluk göstermeyen yeni kiracıların kabulü kiraya verenden beklenmeyebilir.


  • “Olağanüstü Fesih” Başlıklı TBK 331. Madde:

“Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir.

 

Hâkim, durum ve koşulları göz önünde tutarak, olağanüstü fesih bildiriminin parasal sonuçlarını karara bağlar.”

Önemli veya haklı sebeple fesih hakkını düzenleyen söz konusu hüküm ile, taraflardan biri için çekilmez hale gelen sözleşme ilişkisinin sürdürülmesi dürüstlük kuralına uygun olmayacağından bazı şartların varlığında ilgili tarafa kira sözleşmesini fesih imkanı düzenlenmiştir.

Önemli nedenle fesih hakkı 818 sayılı Eski Borçlar Kanunu’nun 264. Maddesinde halihazırda düzenlenen bir hükümdür. Nitekim kira sözleşmesinde aksine bir düzenleme mevcut olmadığı sürece, taraflar 818 sayılı Eski Borçlar Kanunu’nun 264. Maddesine istinaden kira sözleşmesinin feshi zaten mümkündür. Dolayısıyla, söz konusu hükmün yürürlüğünün ertelenmesinin bu yönden herhangi bir etkisi mevcut değildir. Ancak yeni hüküm eski mevzuattan farklı olarak, kira sözleşmesinin taşınmaz kirası niteliği taşıması ve belirli süreli olmasını aramamaktadır. Ayrıca bu hüküm kapsamında getirilen en önemli yenilik ise fesih halinde diğer tarafa ödenmesi gereken tazminata ilişkindir. 818 sayılı Eski Borçlar Kanunun 264. Maddesinde,  ilgili tarafın tam tazminat ödenmesi gerektiği öngörülürken, TBK 331. madde uyarınca hâkimin takdirine bağlı olarak hükmedilen bir tazminat ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır.

  • “Bağlantılı Sözleşme” Başlıklı 340. Madde:

“Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin kurulması ya da sürdürülmesi, kiracının yararı olmaksızın, kiralananın kullanımıyla doğrudan ilişkisi olmayan bir borç altına girmesine bağlanmışsa, kirayla bağlantılı sözleşme geçersizdir.”

818 sayılı Eski Borçlar Kanunu’nda yer almayan işbu hüküm ile “bağlantılı geçersizlik” yaptırımı öngörülmektedir. Kiraya veren bağlantılı sözleşme yapmanın geçersiz olduğunu bildiği halde kirayla bağlantılı bir sözleşme akdederse, kira sözleşmesi ile bağlantılı bir sözleşme akdetmediğine yönelik savunmasına itibar edilmeyecektir.

Örneğin, alışveriş merkezinde veya plazada kiralanan hazır ofislerde sekreterlik hizmeti, temizlik hizmeti ya da internet hizmeti için bunlarda yararlanılsın yahut yararlanılmasın bir ücret söz konusu ise, diğer ifade ile bu hizmetler zorunlu olarak bir paket şeklinde kira sözleşmesiyle birlikte kiracıya dayatılıyor ise bağlantılı sözleşme yasağının devreye girmesi gerekir.

Bu halde ise kira sözleşmesi geçerli kalmaya devam edecek; ancak kira sözleşmesinde yer alan bağlantılı hükümler veya başka bir anlaşma akdedilmiş ise işbu bağlantılı anlaşma geçersiz olacaktır. 

  • “Kiracının Güvence Vermesi” Başlıklı 342. Madde:

“Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmeyle kiracıya güvence verme borcu getirilmişse, bu güvence üç aylık kira bedelini aşamaz.

Güvence olarak para veya kıymetli evrak verilmesi kararlaştırılmışsa kiracı, kiraya verenin onayı olmaksızın çekilmemek üzere, parayı vadeli bir tasarruf hesabına yatırır, kıymetli evrakı ise bir bankaya depo eder. Banka, güvenceleri ancak iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesiyle ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilir.

Kiraya veren, kira sözleşmesinin sona ermesini izleyen üç ay içinde kiracıya karşı kira sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya icra ya da iflas yoluyla takibe giriştiğini bankaya yazılı olarak bildirmemişse banka, kiracının istemi üzerine güvenceyi geri vermekle yükümlüdür.”

  1. Madde, 818 Sayılı Eski Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş olup yeni bir maddedir. Ancak söz konusu madde, 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun’un 16. Maddesini kısmi olarak karşılamaktadır.

Erteleme hükmünün yürürlüğe girmesinden önce, tacir veya tüzel kişi olan kiracı kiraya verene 3 aylık kira bedelini aşan bir “depozito” vermek durumunda kalabilmekteydi. Ayrıca her ne kadar Yargıtay’ın güvence bedelinin “ortalama faiz getiren bir banka hesabına yatırılması gerektiği” şeklindeki uygulaması devam etmekteyse de kiracının işbu güvenceyi elden vermesine ilişkin de herhangi bir engel bulunmamaktaydı. Hükmün tacir ve tüzel kişi olan kiracılar bakımından 1 Temmuz 2020 tarihi itibariyle yürürlüğe girmesiyle birlikte, güvence bedeli 3 aylık kira bedelini aşamayacak ve depozito, kiraya verene nakit olarak elden ödenemeyecektir

  • “Kira Bedeli” Başlıklı 343.madde:

“Kira sözleşmelerinde kira bedelinin belirlenmesi dışında, kiracı aleyhine değişiklik yapılamaz.”

Kiracı aleyhine değişiklik yasağının getirilmesinin ertelenmesi uygulama açısından herhangi bir farklılık yaratmamıştır. Zira benzer bir düzenlenme 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun’un 9. Maddesinde yer almaktadır.

Bir diğer düzenleme ise genel işlem şartlarıyla bağlantılıdır. Nitekim sözleşmede değişiklik yapma imkanı genel işlem şartı niteliğindeki bir kira sözleşmesi ile saklı tutulmuş ise bu durum “Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış sayılır.” şeklindeki TBK 24. Maddeye aykırı olacak ve bu düzenleme geçersiz sayılacaktır. 

  • “II. Kira Bedelinin Belirlenmesi” (344. Madde):

“Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır.

Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir.

Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değiştirilebilir.

Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak şartıyla, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Ancak, bu Kanunun, “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 inci maddesi hükmü saklıdır. Beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak üçüncü fıkra hükmü uygulanır.”

  1. Madde Eski Kanun’da yer almayıp, yeni bir düzenlemedir. İşbu erteleme hükmünün yürürlüğe girmesi ile birlikte işyeri kira sözleşmesinin taraflarının kira bedellerine ilişkin yapacakları artışları serbestçe belirleme imkanları ortadan kalkmış bulunmaktadır. Hüküm uyarınca kira bedeline ilişkin konulan sınır ise kira bedelleri hakkında uygulanabilir artış miktarı olarak tanımlanan “bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı“dır. Taraflar arasında kira bedeli hakkında tüketici fiyat endeksinin üzerinde bir artış miktarı belirlenmişse, aşan kısım o yıl için geçersiz olacak ve artış tüketici fiyat endeksinin üst sınırı kadar yapılacaktır. 

Maddenin 2. Fıkrası, tarafların artış konusunda anlaşamadıkları hallerde hâkime takdir yetkisi tanıyan bir hükümdür. Bu minvalde, artış oranı tüketici fiyat endeksi ile sınırlı olacak olup hâkim kiralananın mevcut durumunu değerlendirmek suretiyle takdirine göre daha az bir artışa da karar verebilecektir. 

5 yıldan uzun süreli yapılan veya her beş yılın sonunda yenilen kira sözleşmeleri için ise artış oranı her beş yılın sonunda hâkim tarafından tüketici fiyat endeksine ve kiralananın durumuna göre belirlenecektir. Ancak sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa kira bedelinde herhangi bir değişiklik yapılması için 5 yılın geçmesi aranmaktadır.

  • “Kiracı Aleyhine Düzenleme Yasağı” başlıklı 346. Madde:

“Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.”

  1. Madde Eski Kanun’da yer almayıp, yeni bir düzenlemedir. Erteleme hükmünün yürürlükte olmadığı 8 yıl boyunca, erteleme hükmü kapsamına giren kira sözleşmeleri bakımından muacceliyet kayıtları ve ödememeye ilişkin cezai şartların kararlaştırılmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktaydı. Hükmün ilk cümlesi kiraya verenin kiracıdan kira bedeli ve yan giderler dışında herhangi bir bedel talep etmesinin açıkça önüne geçmektedir. Bu hükmün amacı kiracıdan “kapora” parası olarak bilinen bedelin herhangi haklı bir gerekçeye dayanmadan talep edilmesinin yasaklanmasıdır. İşbu hüküm uyarınca, kira bedelinin ödenmesi konusunda temerrüde düşülmesi halinde cezai şart talebine ilişkin hükümlerin veya muacceliyet kayıtlarının konulması geçersiz olmaktadır. Ancak bu yasak sadece ödeme yükümlülükleri hakkında konulan cezai şartları kapsamaktadır. Özellikle kiralananı kullanımdan kaynaklanan ödemeler ve bakım yükümlülüğünün yerine getirilmesine ilişkin kararlaştırılan cezai hükümler geçersiz sayılmamaktadır. Ayrıca menkul kıymetler de bu yasak kapsamının dışındadır.
  • “Dava sebeplerinin sınırlılığı” Başlıklı 354. Madde: 

“Dava yoluyla kira sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin hükümler, kiracı aleyhine değiştirilemez.”

İşbu düzenleme 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun’un 8. Maddesini karşılamaktadır. Doktrindeki çoğunluk görüş işbu hükmün ertelenmesinin isabetsiz olduğu yönündeydi. Nitekim kiraya verenlerin diledikleri hususları birer tahliye sebebi olarak belirlemeleri kiracının içinde bulunduğu durum ve şartları zorlaştıran bir düzenlemeye yol açmaktaydı. Ancak “Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez.” şeklindeki TBK 347. Maddenin Meclis Genel Kurulu uyarınca erteleme hükümleri arasında sayılmaması, tahliye sebeplerinin aslında sınırsız olmadığını belirten önemli bir maddedir. 

The post TBK Ertelenen Hükümler Bilgi Notu first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tbk-ertelenen-hukumler-bilgi-notu/feed/ 0
Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin Geçerliliği ve Sona Ermesi https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tasinmaz-satis-vaadi-sozlesmesinin-gecerliligi-ve-sona-ermesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=tasinmaz-satis-vaadi-sozlesmesinin-gecerliligi-ve-sona-ermesi https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tasinmaz-satis-vaadi-sozlesmesinin-gecerliligi-ve-sona-ermesi/#respond Fri, 03 Jun 2022 12:25:23 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12358 Bu bültenimizde pratikte yoğun bir şekilde uygulama bulan taşınmazların tapuda satış işlemi yapılmadan önce düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik koşullarını ve hangi hallerde sona erdiğini inceleyeceğiz. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, bir taşınmazın satım sözleşmesinin yapılmasını isteme hakkı veren bir ön sözleşmedir. Taraflar düzenledikleri ön sözleşme ile ana sözleşmenin akdedilmesini hüküm altına almak istemektedirler. Ön sözleşmenin … Devamını Oku

The post Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin Geçerliliği ve Sona Ermesi first appeared on DMB Partners - .

]]>

Bu bültenimizde pratikte yoğun bir şekilde uygulama bulan taşınmazların tapuda satış işlemi yapılmadan önce düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik koşullarını ve hangi hallerde sona erdiğini inceleyeceğiz.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, bir taşınmazın satım sözleşmesinin yapılmasını isteme hakkı veren bir ön sözleşmedir. Taraflar düzenledikleri ön sözleşme ile ana sözleşmenin akdedilmesini hüküm altına almak istemektedirler. Ön sözleşmenin akdedilmesi ile taraflardan biri yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde diğer tarafın ifayı talep hakkı doğacaktır.

Satış vaadi sözleşmesinin yukarıda anılan ana sözleşme açısından bağlayıcılık unsurunu taşıyabilmesi için kanunda belirtilmiş olan şekil şartına uygun olarak düzenlenmiş olması gerekmektedir. Noterlik Kanunu’nun 60/3’ncü ve 89’ncu maddelerine göre taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik kazanabilmesi için noterde düzenlenmesi gerekir. Taraflar bu şekilde noterde düzenlenecek ön sözleşme niteliğindeki satış vaadi sözleşmesi ile ana sözleşmeyi akdetme iradelerini ortaya koyarlar. Burada önemli olan her iki taraf iradesinin açıkça ortaya konmasıdır. Tek taraflı bir irade beyanı içeren belge satış vaadi sözleşmesi olarak değerlendirilemez. Kanuni düzenlenme olmamasına rağmen doktrin ve pratikte taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin tapuda da düzenlenebileceği belirtilmektedir. Tapu sicil memurları veya muhafızları ana sözleşmeyi düzenlemeye yetkili oldukları için satım vaadi sözleşmesini de düzenleyebilmektedirler.

Satış vaadi sözleşmesi, ilgilisine ayni hak değil sadece kişisel hak sağlar. Taraflar arasında düzenlenmiş olan satış vaadi sözleşmesinin tapu kütüğüne şerh edilmesini sözleşme taraflarından herhangi biri talep edebilir. Sözleşme noterde usulüne uygun olarak düzenlendiği takdirde tapu kütüğüne şerh edilmese dahi geçerli olacaktır. Ancak bu durumda satış vaadi sözleşmesi ile kendisine taşınmazın satılacağı taahhüt edilen taraf tapu kütüğündeki kayıtlara dayanarak işlem yapan üçüncü kişilere karşı herhangi bir hak iddiasında bulunamaz. Sözleşme tapuya şerh edildiği takdirde, kişisel hak güçlenecek ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilinecektir. Tapu Kanunu’nun 26/6’ncı maddesine göre taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin tapuda şerh edilmesinden itibaren beş yıl içerisinde satış, haciz, ipotek işlemleri yapılamaz ve benzer irtifak hakları tapuya tescil edilemez. Tapuya şerh edilen satış vaadi sözleşmesi on sene süre ile hüküm ve sonuç doğurmaya devam edecektir.

Tapusuz bir taşınmazın satışının vaad edilmesi teknik olarak mümkün değildir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi de bu konuya E.1996/9378 K.1997/4125 26.06.1997 tarihli kararına ile “tapusuz taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, gerçek anlamda bir gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi değildir” diyerek açıklama getirmiştir. Tapusuz bir taşınmazı elinde bulunduran kişinin hakkı zilyetlik hakkından öteye geçemez. Bu sebeplerle tapusuz bir taşınmaza ilişkin olarak düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin gerçek anlamda bir satış vaadi sözleşmesi olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu sözleşme geçersiz olmamakla beraber “zilyetlik hakkının devrini amaçlayan bir satım sözleşmesi” olarak kabul edilecektir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerliliğinin diğer şartı ise taşınmazın belirli veya belirlenebilir olmasıdır. Yargıtay 14.Hukuk Dairesi E.2003/8604 K.2004/1301 01.03.2004 tarihli kararında bu konuya şu şekilde açıklama getirmiştir; “satış vaadine konu taşınmazların mahkemece yapılacak inceleme sonucu teşhis ve tayini mümkün olmuşsa bu durumda belirli olma özelliğinin var olduğu söylenebilir. Sözleşmelerin yerine getirilmesine olanak verecek biçimde yorumlanması asıl olduğundan, satış vaadi sözleşmesinde de bu sözleşmeye konu taşınmazların genel ve kapsamlı bir biçimde gösterilmesi halinde sözleşme ve dışındaki başka delillerle hangi yer olduğu anlaşılabiliyorsa, sözleşmeye konu taşınmazın belirli ya da belirtilebilir olma unsurunu taşıdığının kabulü gerekir”. Bu durumda çapı, tescil krokisi veya diğer mülkiyet sınırlarını belirleyen belgeler varsa satış vaadi sözleşmesi geçerli olacaktır.

Satış vaadi sözleşmesinin temel geçerlilik şartlarından biri de satış bedelinin sözleşmede belirlenmiş olmasıdır. Satış vaadi sözleşmesi ile belirlenen satış bedelinin ödenmesi ile vaad edilen taraf sözleşmeye dayanarak tapu iptali ve tescili isteminde bulunabilir. Bu doğrultuda Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E.2007/1266 K.2007/2679 13.03.2007 tarihli kararı ile vaad edilen tarafın tapu iptali veya tescili talebinde bulunabilmesi için satış vaadi sözleşmesi ile kararlaştırılan satış bedelini ödemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Yargıtay benzer bir kararında da belirli koşullar gerçekleştiğinde davacının cebri tescil talep hakkı olduğunu belirtmiştir. Ancak vaad edilen vadesinde borcunu ödememiş ise satış vaadi sözleşmesi iptal edilebilecek ve tapuda konulan şerh sildirilebilinecektir.

Taşınmazın maliki olmayan kişinin bu taşınmaza ilişkin satış vaadi sözleşmesi düzenlemesi mümkündür. Belirleyici olan ana satış sözleşmesi düzenlendiği anda taşınmazı vaad eden kişinin bu taşınmazın maliki olmasıdır. Aksi takdirde taşınmaz satım sözleşmesi geçersiz olacaktır.

Paylı mülkiyetin söz konusu olduğu bir taşınmazın payları belli ise, payın belli bir bölümüne veya tamamına ilişkin satış vaadi sözleşmesi geçerli olacaktır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin E.2003/3550, K. 2003/5635 03.07.2003 tarihli kararı ve E.2005/3017, K. 2005/3871, 25.04.2005 tarihli kararında, elbirliği ortaklığına konu bir taşınmazda ortaklardan birinin ortaklık dışında bir kişi ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesi akdetmesi halinde bu sözleşme bir taahhüt muamelesi niteliğinde olup geçerli olacaktır. Ancak anılan Yargıtay kararında elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar satış vaadi sözleşmesinin ifa edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Yargıtay’ın kararına konu olayda dava konusu taşınmazın paylı mülkiyete dönüşmüş olması sebebiyle taşınmaz satış vaadi sözleşmesi geçerli hale gelmiştir.

Yargıtay’ın anılan kararlarına ve yine Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin E. 2006/8419, K. 2006/10289, 02.10.2006 tarihli kararına göre taşınmaz elbirliği mülkiyetinden paylı mülkiyete dönüştürülmedikçe satış vaadi sözleşmesinin ifa edilmesi mümkün olmayacaktır.

Özetle paylı mülkiyete konu taşınmaz payları için akdedilen sözleşmeler geçerli olup bu sözleşmelere dayanılarak taşınmazın satışı talep edilebilir. Elbirliği mülkiyetinde ise elbirliği mülkiyeti çözülmedikçe veya bu mülkiyet paylı mülkiyete dönüştürülmedikçe satış vaadi sözleşmesinin ifa edilmesi mümkün olmayacaktır.

Sözleşmenin Sona Ermesi

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi vaadin yerine getirilmesi veya sözleşmenin feshi ile sona ermektedir. Satış vaadi sözleşmesine göre vaad edilen taşınmaz bedelini ödeyerek, vaad eden ise sözleşme konusu taşınmazın mülkiyetini vaad edilene devrederek edimlerini ifa etmiş olurlar.

Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin E.1993/3539, K.1994/830 17.02 1994 tarihli kararına göre taraflar arasında noterde usulüne uygun olarak düzenlenen sözleşme fesih edilmediği sürece sözleşme geçerli olacak ve tarafları bağlayacaktır. Bu durumda taraflardan her biri sözleşmenin ifasını talep etme hakkına sahiptir. Ancak bir ifa imkânsızlığı söz konusu olduğu zaman Borçlar Kanunu’nun 20 ve 117’nci maddeleri uyarınca sözleşmenin ifası istenemeyecektir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin geçerliliği noterde düzenlenmiş olmasına bağlı olduğundan sözleşmenin feshi de Noterlik Kanunu’nun 81/2’nci maddesine göre noterde yapılacaktır. Taraflar sözleşmenin feshini noterde usulüne uygun olarak yapacaklardır.

Diğer bir fesih yolu ise Borçlar Kanunu’nun 106’nci maddesine göre taraflardan birinin yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde diğer tarafın fesih ihbarı göndermesidir. Sözleşmenin fesih edilmemesi durumunda ise, taraf karşı taraftan yükümlülüklerini yerine getirmediğinden dolayı doğan zarar tutarının ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesini talep edebilecektir.

Davacının, davalının temerrüde düşmesi nedeniyle yukarıda anılan madde uyarınca seçimlik haklarından birini kullanma hakkı vardır. Davacı satımın feshi ile birlikte yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebebi ile doğan zararı da talep etme hakkına sahiptir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin önemli sona erme sebeplerinden biri zamanaşımına uğramasıdır. Borçlar Kanunu’nun 125’nci maddesine göre satış vaadi sözleşmesi 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin E.2000/2066 K.2000/2448 13.04.2000 tarihli ve E. 2003/3550 K.2003/5635 03.07.2003 tarihli kararlarına göre zamanaşımını hesaplamak için öncelikle sözleşmenin ifa olanağının olup olmadığı araştırılmalıdır. Somut olayda elbirliği ortaklığına konu bir taşınmazda ortaklardan birinin miras payını ortak olmayan bir kişiye satmayı vaad etmesi durumunda sözleşme bir taahhüt işlemi olarak geçerlidir. Ancak elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar bu sözleşmenin ifa olanağı yoktur. Bu durumda elbirliği mülkiyet sona erdiğinde sözleşme ifa kabiliyetini kazanacak ve zamanaşımı da bu tarihten başlayacaktır.

 

Gayrimenkul (taşınmaz) satış vaadi sözleşmesi; bir taşınmazın sözleşmede kararlaştırılan koşullarla ilerideki bir zaman diliminde devrini amaçlayan ve iki tarafa da borç yükleyen sözleşmelerdendir. Bir diğer deyişle, ileride tapu memuru önünde resmi bir şekilde yapılması gereken taşınmaz satım sözleşmesi yapılmasının taahhüt edilmesidir.

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile vaad eden (vaad borçlusu) belli bir taşınmazı satmayı, vaad alan da ( vaad alacaklısı) bu taşınmazı satın almayı taahhüt eder. Böylece her iki taraf karşılıklı borçlanmış olurlar, bu özelliği itibari ile taşınmaz satış vaadinden doğan haklar karşılıklı iki kişi tarafından ileri sürülebilen nispi nitelikteki haklardır.

Başkasına Ait Taşınmaz İçin Satış Vaadi Sözleşmesi Yapılabilir mi?

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri taahhüt muamelesi olmaları nedeniyle satışı vaad eden taraf kendisine ait olmayan bir taşınmaz için de taahhüttte bulunabilir. Şöyle ki; söz konusu sözleşmelerde vaad borçlusu sadece ileride taşınmaz satım sözleşmesi yapmayı taahhüt eder. Sözleşmenin yapılması anın gayrimenkulün mülkiyetine sahip olmak şart değildir. Satış vaadi sözleşmesinde belirlenen tarihte tapuda devir yapılması (asıl satım sözleşmesi) taahhüt edildiğinden, sözleşme hukuki niteliği itibariyle bir taahhüt işlemi olarak kabul edilir. Yani, taşınmazı satmayı vaad eden taraf, sözleşme kurulduğu esnada taşınmazın mülkiyetine sahip değilse bile, ileride söz konusu taşınmazı vaad alacaklısına devretmeyi taahhüt etmiş olur. Aksi durumda vaad edenin sözleşmeye aykırılık sebebiyle TBK ilgili hükümleri gereği tazminat borcu doğar.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları

Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan bütün sözleşmelerin geçerliliği resmi şekilde yapılmasına bağlıdır (MK md. 706). Resmi şekilde yapılmayan gayrimenkul satış sözleşmeleri geçersiz olup taraflar arasında hiçbir bağlayıcılıkları yoktur.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi de ileride taşınmaz mülkiyetinin tapuda devrini yapmayı taahhüt eden bir ön sözleşmedir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri de resmi senet şeklinde düzenlenmesi ve noter huzurunda iki tarafça imzalanması suretiyle geçerlilik kazanır ( BK md. 29, Noterlik K. md. 60/3, md.89). Sözleşmenin şekil şartı kamu düzeni ile ilgili olup noter tarafından düzenleme şeklinde yapılması zorunludur. Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, noter tarafından düzenleme şeklinde değil de onaylama şeklinde yapılırsa geçersiz hale gelir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerine konu olabilecek gayrimenkulün tapuda kayıtlı bir taşınmaz olması gerekir, bu kayıt MK md. 1008’in öngördüğü şekilde mülkiyet hakkı veren bir kayıt olmalıdır.i anlamak gerekir. Tapusuz taşınmazlara ilişkin taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılması mümkün değildir, yapılan sözleşme geçerli kabul edilmez.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesine konu olacak taşınmaz üzerinde iştirak halinde mülkiyet söz konusu ise artık burada taşınmaz satış vaadi sözleşme, borç doğuran işlemlerden olur yani taahhüt muamelesi olarak geçerliliğini korur. Örneğin; miras ortaklığından kaynaklanan elbirliği (iştirak) mülkiyette, mirasçılardan biri ileriye dönük kendi payına düşen hisseyi satmayı vaad ederse iş bu sözleşmeye dayalı tapu iptal ve tescil talebinde bulunulamaz. Mirasçıların tamamının onay vermediği temliki tasarruf işlemi bağlayıcı değildir. Ancak satış vaadi sözleşmesi bu durumda taahhüt muamelesi işlevi gördüğünden; borçlar kanunu hükümleri gereğince taraflar kendi aralarında taahhüt ettikleri şeyleri borçlanırlar ve borcunu ifa etmeyen taraf temerrüdde düşecektir.

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinde satın almayı vaad eden tarafın ödeyeceği bedelin açıkça sözleşmede belirtilmiş olması gerekir. Yine bununla birlikte ödenecek bedelin ödeme şekline (taksit veya peşin olmasına) ilişkin açık hüküm olması zorunludur. Satış vadi sözleşmelerine konu edilemeyen taşınmazlara ilişkin imar mevzuatında düzenleme mevcuttur. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18/son maddesine göre; “Veraset yolu ile intikal eden, bu Kanun hükümlerine göre şüyulandırılan Kat Mülkiyeti Kanunu uygulaması, tarım ve hayvancılık, turizm, sanayi ve depolama amacı için yapılan hisselendirmeler ile cebri icra yolu ile satılanlar hariç imar planı olmayan yerlerde her türlü yapılaşma amacıyla arsa ve parselleri hisselere ayıracak özel parselasyon planları, satış vaadi sözleşmeleri yapılamaz.” Yani, İmar Kanunu 18. maddeye göre yapılaşma amacıyla hisselendirilmiş olan taşınmazlar satış vaadine konu edilemez.

Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinde Tarafların Yükümlülükleri Nelerdir?

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinde, satış vaad eden sözleşmede devir tarihi olarak belirtilen tarihte sözleşme konusu taşınmazı satış vaad edilene devretmekle yükümlüdür. Sözleşme kuruluş aşamasında satış vaad eden tarafın taşınmaza malik olması şart değildir. Sadece, devir aşamasında malik olmalıdır. Hal böyle iken satış vaad eden devir sırasında taşınmaza malik değilse sözleşmeden kaynaklı borcunu ifa edemezse Borçlar Kanunu’nun ifa imkansızlığı ve borca aykırılık hükümleri gereği tazminata mahkum edilir. Dikkat edilmesi gereken nokta, burada tazmin edilecek zarar müspet zarardır. Yani, sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden kaynaklanan zarardır.

Uygulamada bazen birden fazla gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapıldığı görülmektedir. Birden fazla satış vaadi sözleşmesinin varlığı halinde sözleşmelerden tarih itibariyle en önce yapılan sözleşme muteber kabul edilir. Buna öncelik (kadimlik) ilkesi de denir.

Taşınmaz satış vaadinden doğan alacak hakkı, hukuki niteliği itibariyle yenilik doğuran bir haktır. Karşı tarafa tapuda asıl sözleşmeyi, yani satış sözleşmesini yapmayı talep etme hakkı verildiğinden, talep halinde sözleşme gereği tapunun devredilmesi gerekir. Aksi takdirde, satışı vaad edip süresinde yerine getirmeyen taraf, uygulamada hükmen tescil olarak adlandırılan tapu iptal ve tescil davası ile muhatap olacaktır. Zira Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 1.3.2004 T., K.2004/1301 sayılı kararında, “…Vaad alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet geçirim borcu yüklenen satıcıdan, edimini yerine getirmediğinde dava tarihinde yürürlükte bulunan Medeni Kanunun 716. maddesi uyarınca açılacak tapu iptali ve tescil davası ile edimin hükmen yerine getirilmesini isteyebilir” şeklinde vaad alacaklısına, vaad borçlusunun edimini yerine getirmediğinde taşınmazın hükmen tescili için dava hakkı tanınmıştır.

Taşınmazı satın almayı vaad eden taraf ise sözleşmede belirtilen bedeli ve yine ödeme şekli olarak belirtilen biçimde ödemekle yükümlüdür. Asıl sözleşmeyi yapıp taşınmazı devralmayı taahhüt ettiği için belirtilen tarihte asıl sözleşmeyi yapmaya ve taşınmazı devralmaya hazır olduğunu satış vaad edilene bildirmesi gerekir.

Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin Sona Ermesi

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, taraf iradeleriyle herhangi bir şekilde karşılıklı sona erdirilebilir. Diğer sözleşmelerde olduğu gibi taşınmaz satış vaadi sözleşmesi de şu hallerde sona erer:

  • Sözleşmenin ifa edilmesi,
  • Sözleşmede belirlenen edimin ifasının zamanaşımına uğraması,
  • Sözleşmenin feshedilmesi.

Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmelerinde Zamanaşımı

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tabi olduğu özel bir zamanaşımı rejimi söz konusu değildir. Bu nedenle zamanaşımı konusunda BK md. 146 hükümleri gereği 10 yıllık zaman aşımı süresi uygulanır.

Zamanaşımı süresinin ne zaman başlayacağı Yargıtay kararları ile açıklığı kavuşturulmuştur. Zamanaşımı süresi, ifa olanağı doğduğu andan itibaren başlayacaktır (14.HD K.2000/2448, K.2003/5635 sayılı).

Zamanaşımı süresinin tespiti açısından sözleşmenin ifa olanağının olup olmadığı araştırılmalıdır. Gayrimenkul satım vaadi sözleşmesine konu edilen taşınmazın tapuda devrine önleyecek herhangi bir engelin bulunması durumunda, söz konusu engel kalkmadan sözleşmeden doğan hak ve alacakların zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz. Sözleşme yapıldıktan sonra zamanaşımı süresi içerisinde meydana gelen devir engelleri de işleyen süreyi bulunduğu noktada durduracaktır. Örneğin, satım vaad eden tarafla tapuya devir işlemi için gidildiğinde tapuda taşınmaz üzerinde ihtiyati tedbir olduğu fark edilmiş ve sözleşme de 3 yıl önce imzalanmış ise, geriye kalan yedi yıllık zamanaşımı süresi tapuda gayrimenkul üzerine konulan ihtiyati tedbir kaldırılıncaya kadar işlemeye devam etmeyecek, yani zamanaşımı süresi duracaktır.

Satış vaadi sözleşmelerinde, tarafların; ‘zamanaşımından feragat ediyorum’ niteliğinde bir madde eklemeleri hususu uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ancak taraflarca sözleşmeye eklenen bu şerhin kanunen herhangi bir geçerliliği yoktur. Çünkü sözleşmelerden doğan alacak haklarından ve diğer fer’i alacaklardan BK. 160/1. maddesi gereği önceden feragat edilemez.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin Tapuya Şerh Edilmesi

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerinden doğan alacak hakkının üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi, ancak sözleşmenin tapuya şerh edilmesi ile mümkündür (MK md. 1009). Tapuya şerh edilmesi ile sözleşmeden doğan hak, ayni etki (güçlendirilmiş şahsi etki) doğurur. Burada söz konusu olan bir ayni hak değil, sözleşmenin şerh edilmesi nedeniyle ayni etki meydana gelmesidir. Yani, taşınmaz satım vaadi sözleşmesi tapuya şerh verildiğinde, taşınmaz üçüncü kişiye satılsa bile, satış vaadi sözleşmesi alacaklısı alacak hakkını taşınmazı devralan üçüncü kişiden de talep edebilir.

Noterlik Kanunu’na göre de noterler tarafından tanzim edilen gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri taraflardan biri isterse gayrimenkul siciline şerh verilir (Noterlik Kanunu md. 44/B). Taraflardan biri dilekçe ile tapuya başvurarak gayrimenkul satış vaadi sözleşmesini tapuya şerh verebilir ( Tapu Kanunu md. 26 ve MK md. 1009).

Şerhin etkisi beş yıldır. Yani, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin şerh edilmesinden itibaren 5 yıl içinde taşınmaz tapuda devredilmediği takdirde şerhin etkisi ortadan kalkar. Sözleşmeden kaynaklanan hakkın nispi etkisini ayni etkiye dönüştüren şerh işlemi tapuya kaydedildiği andan itibaren beş yıl içerisinde satış işleminin yapılması gerekir, aksi takdir de şerh düşmüş olur. Şerhin düşmesi sadece ayni etkiyi nispi etkiye dönüştürür. Sözleşmenin muteberliğine ve sözleşme konusu haklar ortadan kalkmaz.

Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesine İlişkin Yargıtay Kararları

Mirasçıların Kendi Arasında Satış Vaadi Sözleşmesi Yapması

İştirak halindeki taşınmazda paydaşlardan birisinin kendi payı için iştirake dahil olmayan kişiyle yaptığı taşınmaz satış vaadi sözleşmesi şahsi hak meydana getirmesi nedeniyle geçerlidir. Sadece söz konusu elbirliği mülkiyet hali çözülmedikçe sözleşme ifa edilemez. Satış vaadi önce iştirake dahil olmayan M.B.’ye yapılmışsa da bilahare ve onun temliki ile gene iştirakçilerden olan davacıya geçmiştir. Bu durumda ve elbirliği mülkiyetin malikleri arasındaki satış vaadi sözleşmeleri yerine getirebileceğinden davanın dinlenmesindeki engel ortadan kalkmıştır (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 2784 Karar).

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinde Bedelin Eksik Ödenmesi

Davacı, 17.05.1996 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile, davalının, 15 Parsel sayılı taşınmazda inşa edilen iş hanındaki 33 no’lu dükkanı satmayı vaad ettiğini, sözleşme bedelini davalıya ödediğini, dükkanı teslim alarak kullanmaya başladığını belirterek dükkana düşen arsa payının tapuda iptal ve tescil işlemi ile adına geçirilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı, kendisine taşınmaz bedeli olarak sözleşmede kararlaştırılan bedelin sadece 750 bin TL’sinin ödendiğini, geriye kalan 200 bin TL karşılığında verilen 05/09/1996 tarihli senedin ödenmediğini, taahhüt bedeli ödendiği takdirde tescile muvafakat edeceğini açıklamıştır. Yerel mahkemenin yapması gereken işlem, ödenmediği anlaşılan kısım için bilirkişiye hesap yaptırılarak davacıya bu bedeli mahkeme veznesine depo etmesi için süre verilmesi ve bu işlem yapıldığı takdirde tapu iptal ve tescile karar vermesidir (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 13873 Karar).

Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinde Zamanaşımı Süresinin Hesaplanması

Zamanaşımı süresinin hesaplanabilmesi için öncelikle sözleşmenin ifa olanağının olup olmadığı araştırılması gerekir. İfa olanağı doğduğu andan itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. Yani, satım vaadi konusu taşınmazın tapuda devrine engel teşkil edecek herhangi bir yasal engelin bulunması durumunda söz konusu engel kalkmadan sözleşmeden doğan hak ve alacakların zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 2000/2448 karar; 2003/5635 karar).

Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, mülkiyet hakkına oldukça önemli yükümlülükler getirdiğinden bir avukat vasıtasıyla hazırlanması hak kayıplarını önleyecektir.

 

 

The post Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin Geçerliliği ve Sona Ermesi first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tasinmaz-satis-vaadi-sozlesmesinin-gecerliligi-ve-sona-ermesi/feed/ 0
Tapu İptal ve Tescil Davaları https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tapu-iptal-ve-tescil-davalari%ef%bf%bc/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=tapu-iptal-ve-tescil-davalari%25ef%25bf%25bc https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tapu-iptal-ve-tescil-davalari%ef%bf%bc/#respond Fri, 03 Jun 2022 12:18:17 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12355 Tapu iptali ve Tescili davasına geçmeden evvel söz konusu kavramları izah etmekte fayda vardır. Tapu, bir toprağın arazinin ya da arsanın bir kısmına ya da tamamına yapılmış bir yapının sahiplerini (maliklerini) gösteren resmi belgedir. Tapu, yalnızca tapu müdürlüklerinde düzenlenir (tanzim) edilir ve teslim edilir. Gayrimenkul (taşınmaz) satış sözleşmesi ve tescil ile söz konusu tapu devredilir … Devamını Oku

The post Tapu İptal ve Tescil Davaları first appeared on DMB Partners - .

]]>

Tapu iptali ve Tescili davasına geçmeden evvel söz konusu kavramları izah etmekte fayda vardır.
Tapu, bir toprağın arazinin ya da arsanın bir kısmına ya da tamamına yapılmış bir yapının sahiplerini (maliklerini) gösteren resmi belgedir. Tapu, yalnızca tapu müdürlüklerinde düzenlenir (tanzim) edilir ve teslim edilir.

Gayrimenkul (taşınmaz) satış sözleşmesi ve tescil ile söz konusu tapu devredilir ve yeni malik tescil edilir. Bu sözleşme, bir taşınmazın mülkiyet hakkının devrine izin veren ve resmi şekilde hazırlanarak tapu memuru önünde imzalanan yazılı sözleşmedir. Bu sözleşmeler uygulamada tescil işlemi ile iç içe geçmiş olduğundan mülkiyeti devir işleminden ayrı olarak bir borçlandırıcı muamele şeklinde düzenlenememektedir. İzah etmek gerekirse, uygulamada satış sözleşmesi ve tescil iç içe geçmiş bulunmakta, satış sözleşmesi ve tescil aynı anda yapılarak tapu memuru huzurunda yapılan işlemler ile tescil gerçekleşmektedir. Tescil ile yeni malik artık tapu kütüğüne işlenerek mülkiyet haklarını kullanabilmektedir (Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi bahsi geçen işlemlerden farklı olup diğer makalelerimizde bu konu hakkında ayrıca bilgi verilmektedir).

Tapu İptali ve Tescili Davası Nedir? 

Taşınmazın (Gayrimenkul) tescilinin altındaki sebebin hukuken gerçek olmayan veya geçerli olmayan nedenlerle gerçekleşmiş ise hak sahibi olan kişi tapu sicilinden çıkarılması talebiyle açmış olduğu davadır. Tapu iptal davası tescil işlemi ile mağdur ve ilgili olan herkes tarafından açılmaktadır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz arsa, bina ve daire vb. taşınmazların hukuka aykırı bir biçimde tescil edilmiş ise ilgili mağdur tarafından söz konusu tapu devir işleminin hukuka aykırı bir biçimde gerçekleştiğini ispat edebilmek ve yolsuz tescilin düzeltilmesini talep edebilmek için bu dava yolu ile mahkemeden talep edebilecekti. Tapu İptali ve Tescili davasının hangi nedenlerle açılacağı kanunda açıkça belirtilmiştir bunlar ;

1-  Hukuki Ehliyetsizlik Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

Tapuda devir işlemi yapan herkesin ayırt etme gücüne ve fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Ayırt etme gücünden kasıt kişinin tapudaki işlem sırasında yaptığı işlemi, önemini kavrayabilecek akli ve hukuki  durum değişikliğinin farkında olmasıdır. Bunlara sahip olmayan kişinin tapuda yaptığı gayrimenkul satış  işlemleri ya da tapuda devir işlemleri için hukuki ehliyetsizlik nedeniyle dava açılabilir.Örneğin: 18 yaşını doldurmamış veya akıl hastalığı olan birisinin tapuda işlem yapması durumunda kişi bunları kavrayamadığından işlemleri ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz sayılacaktır.

 

2-  Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

Günlük hayatta çoğu işte kişiler kendi işlerini yapması için başka bir kişiye hukuki boyutta yetki verirler. Yetki verilen bu kişi vekil, verilen yetki ise vekalettir. 

Vekil,  işlerini özenli ve vekalet verene karşı sadakatli bir şekilde yapmak zorundadır. Ayrıca vekil, görevlendirilmeden yaptığı işlemler için kendisi sorumlu olur. 

Eğer vekil kendisine böyle bir yetki verilmemişken, vekalet veren adına tapuda işlem yapıp, yolsuz tescile yol açarsa vekalet veren bu işleme karşı tapu iptal ve tescil davası açabilir. Örneğin vekil, tapuda devir işlemi gerçekleştirmiş ve vekalet verenin taşınmazını başka bir kişiye devredip o kişi adına tescil yapılmasına neden olmuş olabilir. 

Ancak eğer taşınmazı devralan bu kişi iyi niyetliyse, yani vekilin yetkisiz olduğunu bilmiyor ve bilmesine de olanak yoksa, kişinin iyi niyeti korunur ve tapu iptal ve tescil davası açılamaz.

 

3-  Aile Konutu Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

Aile konutu, bütün ailenin yaşadığı ortak konuttur. Bu önemi yüzünden eşlerden biri diğerinin açık rızasını almadan aile konutunu başkasına devredemez, üzerinde ipotek kurduramaz ya da sınırlı ayni hak tesis edemez. 

Eğer eşlerden biri diğerinin izni olmadan konutu devretmişse bu tescil yolsuz olur ve diğer eş tapu iptal ve tescil davası açabilir. Ancak bu davanın açılabilmesi için daha önceden tapu, taşınmazın aile konutu olduğuna dair şerh koydurulmuş olması gerekir.

Bu şerhin koyulmadığı takdirde, konutu devralan kişi, aile konutunun diğer eşin izni olmadan devredildiğini bilmiyorsa yani iyi niyetliyse, kişinin iyi niyeti korunur yani dava açılamaz. Eğer devralan kişi bunları biliyorsa, tapuda şerh olmasa da dava açılabilir ve yolsuz tescil düzeltilir.

 

4-  Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedeniyle

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım borçlusu kişi, diğer tarafa ölünceye kadar bakmayı borçlanır ve karşılığında  bakılan kişi de malvarlığındaki taşınmazı veya taşınmazları bu kişiye devretme borcu altına girer. Tapuda yapılan bu devirden sonra taraflardan birinin sözleşmeye aykırı davranışlarından ötürü bu sözleşmenin devam etmesini istemiyorlarsa sözleşmeyi feshedebilirler. Bunun üzerine de tapu iptal ve tescil davası açabilirler.

 

 

5- Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

Mirastan mal kaçırma, miras bırakan kişinin bazı mirasçılarına daha çok mal verip diğerlerini mirastan mahrum bırakmak istemeleri sebebiyle bu mirasçılarına mallarını devretmesi şeklinde gerçekleşir.

Kendisinden mal kaçırılan bütün mirasçılar bu devir işleminin geçersiz kılınması için tapu iptal ve tescil davası açabilirler.

  

Zamanaşımı Süresi

Bu dava mülkiyet hakkına dayanır ve bu yüzden herhangi bir süreye tabi olmaksızın her zaman açılabilir. Ancak yine de yolsuz bir tescil olduğunun öğrenilmesinden sonra kısa bir süre içinde açılmasında fayda vardır.

 

 

The post Tapu İptal ve Tescil Davaları first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/tapu-iptal-ve-tescil-davalari%ef%bf%bc/feed/ 0
Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali Konusunda Bireysel Başvuru Kılavuzu https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/ozel-hayatin-gizliliginin-ihlali-konusunda-bireysel-basvuru-kilavuzu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=ozel-hayatin-gizliliginin-ihlali-konusunda-bireysel-basvuru-kilavuzu https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/ozel-hayatin-gizliliginin-ihlali-konusunda-bireysel-basvuru-kilavuzu/#respond Fri, 03 Jun 2022 12:10:29 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12352 A. GENEL AÇIKLAMALAR İnternet ortamında yapılan yayınlarda özel hayatın gizliliğinin ihlaline ilişkin olarak bireysel başvuru yapılmadan önce, 5651 sayılı Kanunun 9/A maddesi dikkatlice okunmalıdır. Söz konusu mevzuat hükmüne göre bireysel başvuru koşullarının gerçekleştiği düşünülüyorsa aşağıdaki adımlar takip edilerek başvuru yapılabilir. BAŞVURU AŞAMALARI Başvuru Formunun Elektronik Ortamda Doldurulması Başvuru Formunun Çıktısının Alınması ve İmzalanması Başvuru formunun … Devamını Oku

The post Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali Konusunda Bireysel Başvuru Kılavuzu first appeared on DMB Partners - .

]]>

A. GENEL AÇIKLAMALAR
İnternet ortamında yapılan yayınlarda özel hayatın gizliliğinin ihlaline ilişkin olarak bireysel başvuru yapılmadan önce, 5651 sayılı Kanunun 9/A maddesi dikkatlice okunmalıdır. Söz konusu mevzuat hükmüne göre bireysel başvuru koşullarının gerçekleştiği düşünülüyorsa aşağıdaki adımlar takip edilerek başvuru yapılabilir.

  1. BAŞVURU AŞAMALARI

Başvuru Formunun Elektronik Ortamda Doldurulması
Başvuru Formunun Çıktısının Alınması ve İmzalanması
Başvuru formunun Ekleriyle Birlikte Kuruma Teslim Edilmesi
Başvurunun geçerli olabilmesi için başvuru formu aşağıda öngörülen usul ve esaslara uygun biçimde doldurulmalı ve Kuruma elden veya posta yoluyla teslim edilmelidir. Başvuru bir kanuni temsilci tarafından yapılacaksa temsile ilişkin yetki belgesinin, avukat aracılığıyla yapılıyorsa vekâletnamenin başvuru formuna eklenmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte; posta yoluyla yapılacak başvurularda nüfus cüzdanı veya pasaport belgesinin RESMİ ONAYLI (noter onayı, kamu kurumları vb. kimlik doğrulayıcı mercii onayı) örneklerinin gönderilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan başvuru Kurum tarafından reddedilecektir.

FORMUN ELEKTRONİK ORTAMDA DOLDURULMASI

Form aşağıdaki açıklamalara göre doldurulmalıdır:

  1. KİŞİSEL BİLGİLER

1- ADI: 
2- SOYADI: Formun bu alanlarına Özel hayatın gizliliği ihlal edilen T.C. vatandaşlarının nüfus cüzdanlarında yazılı olan adları ve soyadları, yabancılar için ise pasaportlarında yer alan adları ve soyadları yazılacaktır.
3- T.C. KİMLİK NUMARASI: Formdaki kimlik numarası ile ilgili alana T.C. vatandaşlarının 11 rakamdan oluşan T.C. kimlik numarasını yazmaları gerekmektedir. Türk vatandaşı olmayan başvurucular bu alana pasaport numaralarını gireceklerdir.
4- CİNSİYETİ: Bu alana T.C. vatandaşları nüfus cüzdanlarında yazılı olan cinsiyetlerini, yabancılar ise pasaportlarında yer alan cinsiyetlerini yazacaklardır.
5- DOĞUM YERİ VE TARİHİ: Bu alana T.C. vatandaşları nüfus cüzdanlarında, yabancılar ise pasaportlarında yer alan bilgileri yazacaklardır. Doğum tarihi gün, ay ve yıl biçiminde formdaki ilgili kutucuklara aktarılmalıdır. Bu bilgilerin nüfus cüzdanında veya pasaportta yer aldığı şekliyle, kısaltılmaksızın ve değiştirilmeksizin yazılması gerekir.
6- UYRUĞU: Bu alana Türkiye Cumhuriyeti uyruklular, “T.C.” kısaltmasını yazacaklardır. Yabancı uyruklular, birden fazla uyruğu olanlar, hiçbir devletin uyruğunda olmayanlar ile mülteciler durumlarını belirtir açıklamayı bu alana yazmalıdırlar.
7- MESLEĞİ: Başvurucunun mesleğini, yoksa durumunu belirten açıklamayı bu alana yazması gerekir.
8- YAZIŞMA ADRESİ: Kurumun başvurucular ile yapacağı her türlü yazışma, tebligat ve bilgilendirme yazıları bu formda belirtilen yazışma adresine gönderilecektir. Bu nedenle formda belirtilen adresin doğru ve güncel olması gereklidir.
9- İLETİŞİM BİLGİLERİ (Telefon Numarası ve Elektronik Posta Adresi): Formun bu alanına başvurucunun sürekli olarak kullandığı ve kendisine en kısa zamanda ve en kolay şekilde ulaşılabilecek telefon numarası ile elektronik posta adresinin yazılması gerekmektedir.

 

BAŞVURU VEKALETEN YAPILACAKSA AVUKATININ:

(Başvuru avukat aracılığıyla yapılacak ve takip edilecekse, formun bu alanlarının aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde doldurulması gerekmektedir.)

 

1- ADI:
2- SOYADI: Gerçek kişiler bakımından yukarıdaki “Adı” ve “Soyadı” alanlarının doldurulmasına ilişkin bilgilere bakınız.
3- YAZIŞMA ADRESİ: Vekil aracılığıyla yapılan başvurularda vekil ile yapılan yazışmalar ya da ona yapılan tebligatlar başvuru sahibine yapılmış sayılmaktadır.
4- İLETİŞİM BİLGİLERİ (Telefon Numarası ve Elektronik Posta Adresi): Bu alana vekilin sürekli olarak kullandığı ve kendisine en kısa zamanda ulaşılabilecek telefon numaraları ile elektronik posta adresinin yazılması ve iletişim bilgilerinde bir değişiklik olduğunda en kısa sürede Kuruma bildirilmesi gerekmektedir.

 

  1. İHLALE İLİŞKİN BİLGİLER

(Bu başlık altındaki açıklamalarda başvuru sahibi sadece özet ve özlü bilgiler vermeli, gerektiğinde ekte sunduğu ilgili belgeye atıf yapmak suretiyle taleplerini aktarmalıdır.)

1-İHLALE NEDEN OLAN YAYININ TAM ADRESİ/ADRESLERİ(URL-link):

İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden ve bu yayına erişimin engellenmesini talep eden kişiler, ihlale neden olan yayının tam adresini/adreslerini (URL-link) eksiksiz olarak belirtmesi gerekmektedir.

2-HANGİ AÇILARDAN HAKKIN İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA

Bu alanda başvuru sahibinin özel hayatın gizliliğinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri açık, sade ve anlaşılır bir tarzda delilleriyle birlikte ortaya koymalıdır. Başvurunun Kurum tarafından kabul edilebilmesi için özel hayatın gizliliği hakkının şahsen ve doğrudan zedeleyen görüntü, ses, resim vb. içeriklerin internet ortamında varlığı ve bu ihlâl nedeniyle meydana gelen mağduriyetin başvuru yapıldığı sırada da devam ediyor olması gerekmektedir. Bu nedenle başvuru konusu bireysel işlemle özel hayatın gizliliği hakkı şahsen ve doğrudan etkilenmeyen kişilerin başvuruları kabul edilemez bulunup reddedilmektedir.

BAŞVURU FORMUNUN ÇIKTISININ ALINMASI VE İMZALANMASI

Web sayfası üzerinde yayınlanan başvuru formu doldurulduktan sonra kayıt butonuna basılarak kayıt edilmesi sağlanmalıdır. Başvuru formu yazıcıdan çıktı alınarak, başvuran tarafından veya varsa temsilcisi ya da avukatı tarafından imzalanıp gerekli diğer belgelerle birlikte imzalı asıl nüshasının Kuruma teslim etmesi gerekmektedir.

 Formun imzasız olması ya da ıslak imzalı olmaması durumunda başvuru işleme konulmayacağından formun Kuruma tesliminden önce bu hususların kontrol edilmesinde yarar vardır.

 

III. EKLER

(Formun ekine başvurunun esasına dayanak teşkil eden belgelerin başvuru formundaki sıra takip edilmek ve aşağıdaki açıklamalar dikkate alınmak suretiyle eklenmesi gerekmektedir.)
Başvurucunun ek olarak sunacağı belgeleri ya da örneklerini tarih sırasına göre numaralandırarak, her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar hâlinde dizi pusulasına bağlaması gerekir. Belgelerin asıllarının teslim edilmesi hâlinde bunlar başvurucuya iade edilmeyecektir.
Kuruma sunulacak belgelerin birbirine tutturmak için zımbalanmaması, yapıştırılmaması ya da bağlanmaması gerekir. Tüm sayfalar sırasına göre numaralandırılmalıdır.
Başvuru sahibinin nüfus cüzdanı örneği ve yabancı uyruklu ise geçerli kimlik belgesi (başvuru posta yoluyla yapılacaksa; bu belgelerin RESMİ ONAYLI -noter onayı, kamu kurumları vb. kimlik doğrulayıcı mercii onayı- örneklerinin gönderilmesi gerekmektedir.)

Başvuru vekalet yoluyla yapılacaksa yetki belgesi ve vekâletname

İhlale ilişkin belgeler ya da örnekleri

BAŞVURU FORMUNUN ÇIKTISININ EKLERİYLE BİRLİKTE KURUMA TESLİM EDİLMESİ

Başvurunun geçerli olabilmesi için:

Elektronik ortamda doldurulan formun çıktısı alınıp, imzalandıktan sonra başvuru dilekçesi ile birlikte imza sahibi tarafından Kuruma elden veya posta yoluyla teslim edilmelidir. Teslim aşamasında yapılan kontroller sonrasında herhangi bir eksiklik olmaması durumunda başvuru Kurum tarafından kabul edilir. Ancak, posta yoluyla yapılacak başvurularda nüfus cüzdanı veya pasaport belgesinin RESMİ ONAYLI (noter onayı, kamu kurumları vb. kimlik doğrulayıcı mercii onayı) örneklerinin gönderilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan başvuru Kurum tarafından reddedilecektir.

  1. BAŞVURU SONRASINA İLİŞKİN İŞLEMLER

Erişimin engellenmesini talep ederek Kuruma başvuran kişiler veya vekilleri, başvurularının Kurum tarafından kabul edilmesine müteakip yirmi dört saat içinde özel hayatın gizliliğinin ihlaline gerekçe olarak bildirdikleri adresleri (URL-link) Sulh Ceza Hâkiminin kararına sunması gerekmektedir.

Hâkim, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğini değerlendirerek vereceği kararını en geç kırk sekiz saat içinde açıklar ve doğrudan Kuruma gönderir; aksi hâlde, erişimin engellenmesi tedbiri kendiliğinden kalkacaktır. Hâkim tarafından verilen bu karara karşı Kurum tarafından 5271 sayılı Kanun hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir. Erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.

 Bazı İnternet Siteleri için İçerik Şikâyet Süreçleri ve İletişim Bilgileri

Facebook


Facebook’ta karşılaşmış olduğunuz bir problemi bildirmek ve gerektiği takdirde içerik çıkartma talebinizi iletmek için Yardım Merkezi’ni kullanabilirsiniz. Bunun için öncelikli olarak aşağıdaki linke tıklamanız gerekmektedir: https://www.facebook.com/help

Ebeveynler, öğretmenler ve çocuklara özel güvenli kullanım ipuçlarına ulaşmak için aşağıdaki bağlantı adresini tıklayabilirsiniz
https://www.facebook.com/safety

Siber zorbalığa maruz kaldığını düşünenlerin yapabilecekleri hakkında gençler ve ebeveynlere yönelik bilgilere ulaşmak için aşağıdaki bağlantı adresini tıklayabilirsiniz
https://www.facebook.com/help/420576171311103/


Bazı konular özelinde oluşturulmuş bildirim formlarına ise şu adreslerden ulaşabilirsiniz

Başkasının eline geçen (hacklenen) kişisel hesaplar hakkında bildirimde bulunmak için
https://www.facebook.com/hacked

Sahte veya taklit kişisel hesaplar hakkında bildirimde bulunmak için
https://www.facebook.com/help/167722253287296

Facebook’ta hesabı olmayan kişilerin sahte veya taklit hesaplar hakkında bildirimde bulunmaları için
https://www.facebook.com/help/contact/169486816475808

Diğer Sayfa yöneticilerinden birinin hesabı başkasının eline geçtiği için Sayfa yöneticiliğini kaybetmiş kişiler icin
https://www.facebook.com/help/contact/434468003315353

Kötü amaçlı oluşturulmuş olduğunu dusundugunuz içerikler hakkında bildirimde bulunmak için
https://www.facebook.com/help/212722115425932

13 yaşından küçük birine ait bir hesap hakkında bildirimde bulunmak için
https://www.facebook.com/help/157793540954833

Hesabınızın kapatılması halinde bu durumu bildirmek için
https://www.facebook.com/help/contact/l … 9603972907

Vefat eden kişiye ait olan bir hesabın anıtlaştırılmasını talep etmek için
https://www.facebook.com/help/contact/651319028315841

Kişisel hesabınızın sayfaya dönüştürülmesi konusunda talepte bulunmak için
https://www.facebook.com/help/116067818477568




Twitter
Twitter’da karşılaşmış olduğunuz bir problemi Twitter’a bildirmek ve gerektiği takdirde içerik çıkartma talebinizi iletmek için Yardım Merkezi’ni kullanabilirsiniz. Bunun için öncelikli olarak aşağıdaki linke tıklamanız gerekmektedir: https://support.twitter.com/

Sahte bir hesabı bildirmek için
https://support.twitter.com/forms/impersonation

Özel bilgilerin ifşası ile ilgili bildirimde bulunmak için
https://support.twitter.com/forms/private_information

Twitter Resmi İletişim Bilgileri
twi18nlp@twitter.com
domains@twitter.com


Youtube
Youtube ile ilgili telif hakkı ve diğer işlemler için aşağıdaki link aracılığıyla talebinizi iletebilirsiniz.

https://support.google.com/youtube/

Resmi İletişim Bilgileri
support@youtube.com


Google
Google ile ilgili işlemler için aşağıdaki linkler aracılığıyla talebinizi iletebilirsiniz.

Google’da Güvenli Arama’yı etkinleştirmek için
https://support.google.com/websearch/answer/510/?hl=tr

Google’da uygunsuz içeriği bildirmek için
https://support.google.com/blogger/answer/76315?hl=tr
İçeriği Google’dan kaldırmak için
https://support.google.com/legal/troubleshooter/1114905


The post Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali Konusunda Bireysel Başvuru Kılavuzu first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/ozel-hayatin-gizliliginin-ihlali-konusunda-bireysel-basvuru-kilavuzu/feed/ 0
KVKK Sadakat Kart Bilgi Notu Kararları https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/kvkk-sadakat-kart-bilgi-notu-kararlari/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kvkk-sadakat-kart-bilgi-notu-kararlari https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/kvkk-sadakat-kart-bilgi-notu-kararlari/#respond Fri, 03 Jun 2022 11:49:37 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12349 Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun(“Kurul”) sadakat kart uygulamasına ilişkin yayınladığı kararlar 3 adet olup, aşağıdaki tabloda kısaca bahsedilmiştir.     KARAR TARİHİ KARAR NO KARARIN BAŞLIĞI KARARIN ÖZETİ 1 25.03.2019 2019/82 Bir market zincirinin sadakat kart uygulamasına ilişkin ihbar ve şikayetler hakkında Kurumca yapılacak bir işlem bulunmadığına karar verilmiştir. 2 16.05.2019 2019/144 Cathay Pasific Airway Limited’in … Devamını Oku

The post KVKK Sadakat Kart Bilgi Notu Kararları first appeared on DMB Partners - .

]]>

Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun(“Kurul”) sadakat kart uygulamasına ilişkin yayınladığı kararlar 3 adet olup, aşağıdaki tabloda kısaca bahsedilmiştir.

 

 

KARAR TARİHİ

KARAR NO

KARARIN BAŞLIĞI

KARARIN ÖZETİ

1

25.03.2019

2019/82

Bir market zincirinin sadakat kart uygulamasına ilişkin ihbar ve şikayetler hakkında

Kurumca yapılacak bir işlem bulunmadığına karar verilmiştir.

2

16.05.2019

2019/144

Cathay Pasific Airway Limited’in veri ihlal bildirimi hakkında bilgilendirme

– Veri güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli teknik ve idari ve tedbirleri alınmaması nedeniyle 450.000 TL,

– “en kısa sürede” bildirimde bulunma yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmesi nedeniyle 100.000 TL idari para cezasına karar verilmiştir.

3

1.10.2019

2019/294

Bir havayolu taşımacılık şirketinin (veri sorumlusu) sunduğu sadakat programını kullanan ilgili kişinin kullanıcı adı ve parola bilgilerini değiştirme talebi karşısında ilgili kişiden arkalı önlü kimlik görüntüsü talep eden, ilgili kişinin kimlik görüntülerinin silinmesi talebine ise verilerin sistemlerinde tutulmadığı ve üçüncü kişilerle paylaşılmadığı yanıtını veren veri sorumlusu hakkında yapılan şikayet hk.

– Veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmemesi nedeniyle 100.000 TL idari para cezası uygulanmasına,

– Silindiği bilgisinin ilgili kişiye bildirilerek Kurumumuza bilgi verilmesi, önceden bildirildi ise bunu tevsik edecek bilgi ve belgelerin Kurumumuza iletilmesi konusunda veri sorumlusunun talimatlandırılmasına

– Kimliklerinin teyit edilmesi noktasında uygulanacak yöntem ve bu durumda işlenecek kişisel verilere ilişkin kurumsal düzenlemeleri Kanun kapsamında gözden geçirerek, ilgili birimleri ile veri işleyenleri bilgilendirmesi hususunda veri sorumlusunun talimatlandırılmasına karar verilmiştir.

25.03.2019 Tarihli ve 2019/82 Sayılı Kararında:

ŞİKAYET: Sadakat kart ile ilgili internet sitesine giriş yapıldığı esnada ekranlara gelen uyarı metninde “….. Kart avantajlarından faydalanmaya devam edebilmek için KVKK kapsamında veri işleme iznini vermen yeterli…iznin yoksa karşına çıkacak olan üyelik ve rıza beyanı metnini okuyarak onayla.” ya da …. Kart tarafından kişilerin cep telefonlarına gönderilen kısa mesajlarda “KVKK izninizi lütfen güncelleyiniz. İzni güncel olmayan müşterilerimiz, kişisel bilgileri silineceği için kasalarımızdan cep telefonu söyleyerek alışveriş yapamayacaklar.” şeklinde açıklamalara yer verildiği, bu anlamda açık rızanın bir ürün veya hizmetin sunulmasına ilişkin koşul olarak ileri sürüldüğü, şikayet konusu yapılmıştır.

DEĞERLENDİRME: Sadakat karta ilişkin olarak internet sitesinde yayımlanan “…. Kart Üyelik ve Rıza Beyanı” başlıklı metinde, “Üye; Program kapsamında otomatik ve otomatik olmayan yollarla edinilen mevcut ve/veya yeni kişisel bilgilerinin (Alışveriş bilgisi, isim, soyisim, rumuz, cep telefon numaraları, e-mail adresleri, doğum tarihi, yaşadığı şehir, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, ilgi alanları, zevk ve beğenileri gibi) ve elektronik programlar nedeniyle ulaşılabilen lokasyon bilgisinin, kişisel olmayan bilgilerinin,

– Program kapsamında mal ve hizmetlerini tanıtmak,

– üyelerini tanımak ve iletişimini arttırmak, imajını arttırmak, ürün, hizmet ve iletişimini geliştirmek,

– kulüplere üye kaydetmek, müşteri memnuniyeti uygulamaları ve bilgilendirmeleri yapabilmek,

– denetim, veri analizi, araştırma, trendleri anlama, pazarlama ve reklam hizmetlerinde de

kullanılmak üzere toplanmasına, veri kayıt sisteminde muhafaza edilmesine, sayılan amaçlarla ….. Ailesi ile “yurtiçinde ve yurtdışında ilgili yasal mevzuatın öngördüğü azami süreleri aşmamak üzere paylaşılmasına ve işlenmesine izin verir. …… Ailesi olarak bahsedilen kurumlar, Yönetim Hissedarları, Yönetim Hissedarlarının ve Şirket’in bağlı şirketleri, iştirakleri, alt kuruluşları, işletmeleri, Şirketin her türlü temsilcisi, hizmet sağlayıcısı ve/veya alt yüklenicisi ve bağlı şirketleri, GSM Operatörleri /Sosyal Paylaşım Siteleri ile Şirketin hak ve/veya görevlerini devretmeyi teklif ettiği her türlü kişilerdir.” gibi genel nitelikte ifadeler kullandığı tespit edilmiştir.

İNCELEME SONUCU: Müşterinin Sadakat Kart Programına üye olmadığı durumda Şirketin sunduğu ürüne ve kişiye özel fırsat dünyasından faydalanamadığı ancak bu durumun hiçbir şekilde herhangi bir müşterinin Şirketin sunduğu alışveriş ortamından faydalanmasını engellemediği dolayısıyla, veri sorumlusu Şirket tarafından hizmet sunumu kapsamında Sadakat Kart Programına katılımın müşteriler açısından zorunlu tutulmadığı, söz konusu Programa üye olmayan müşterilere hizmet sunulmaması gibi bir durum ortaya çıkmadığı dikkate alındığında, Sadakat Kart Programına üye olunması sırasında kişilerin açık rızalarına başvurulması aksi takdirde söz konusu programdan yararlanılmaması hususunda Şikayetçinin Şirket tarafından bir hizmet veya ürün sunulmasının açık rıza şartına bağlandığı iddiası ile ilgili Kurumca yapılacak bir işlem bulunmadığına karar verilmiştir.

16.05.2019 Tarihli ve 2019/144 Sayılı Kararında:

İHLAL: Cathay Pasific Airway Limited (Cathay Pasific) şirketinde 13.03.2018 tarihinde yetkisiz erişim gerçekleştiği ve yetkisiz erişimin 07.05.2018 tarihinde tespit edildiği, saldırganın Müşteri Sadakat Sisteminin kısmi veri tabanı(müşteri ödemesi ile işlem verisi) yedeği olarak hitap edilebilecek belgeleri ele geçirdiği, Türkiye’de toplam 1.286 kişinin yolcu ismi, uyruğu, doğum tarihi, telefon numarası, elektronik posta adresi, kimlik kartı numarası, “frequent flyer” üyelik numarası, müşteri hizmetleri notları ve geçmiş seyahat bilgilerinin ihlalden etkilendiği, diğer taraftan Türkiye’de toplam 155 kişinin pasaport numarasına erişildiği tespit edilmiştir.

DEĞERLENDİRME: İhlalin yaklaşık 2 ay sonra 07.05.2018 tarihinde tespit edildiği, bu durumun bir güvenlik açığı olduğu, Şirket tarafından gerekli denetimlerin ve kontrollerin yapılmadığı, Şirket tarafından ihlalden önce alındığı belirtilen güvenlik önlemleri ve bildirim ekinde gönderilen kötücül yazılımların listesi incelendiğinde; saldırganların sistemler üzerinde yatay bir şekilde hareket ederek Müşteri Sadakat Sistemi (CLS), Online İş Hizmeti Platformu (EBSP), web sitesi yönetici konsolu (iRedeem), Müşteri Bilgi Sistemi’ni (CIS) etkilenmesinin Şirket bünyesinde bulunan donanım ve yazılımların yapılandırmalarının doğru bir şekilde yapılmadığının ve alınan güvenlik önlemlerinin yetersiz olduğunun göstergesi olduğu değerlendirilmiştir.

İNCELEME SONUCU: KVKK 12(1) numaralı fıkrası çerçevesinde veri güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli teknik ve idari ve tedbirleri almayan Şirket hakkında Kanunun 18(1)(b) bendi uyarınca 450.000 TL, 07.05.2018 tarihinde gerçekleşen siber saldırıya ilişkin Kurula 25.10.2018 tarihinde bildirim yapılmasının, ihlalden etkilenen ilgili kişilere ise 25.10.2018 tarihinden itibaren bildirim yapmaya başlanmasının, Kanunun 12(5) numaralı fıkrasında yer verilen “en kısa sürede” bildirimde bulunma yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmesi nedeniyle, Kanunun 18(1)(b) bendi uyarınca Şirket hakkında 100.000 TL, olmak üzere toplam 550.000 TL idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.

01.10.2019 Tarihli ve 2019/294 Sayılı Kararında:

ŞİKAYET: Bir havayolu taşımacılık şirketinin sadakat programını kullanırken kullanıcı adı ve parola bilgilerini değiştirme talebiyle başvuran ilgili kişiye, arkalı önlü kimlik görüntüsünü iletmesi halinde talebinin yerine getirileceği cevabının verilmesi, o sırada bilet bilgilerine erişmek için kimlik görüntüsünü elektronik olarak ileten, ancak daha sonra kimlik görüntülerinin silinmesi ve kişisel verileri üçüncü kişilere aktarıldıysa, verilerin aktarılan üçüncü kişilerin kayıtlarından da silinmesi talebine kişisel verilerinin sistemlerinde tutulmadığı ve üçüncü kişilerle paylaşılmadığı yanıtını alan ilgili kişi, Kuruma şikayette bulunmuştur.

DEĞERLENDİRME: Veri sorumlusunun, Kanun kapsamındaki başvurusuna cevap verebilmek amacıyla ilgili kişinin kimliğinin teyidi noktasında ek bilgi istemesinin yerinde olduğu değerlendirilmekle birlikte, ilgili kişinin din ve kan grubu gibi özel nitelikli kişisel verilerini de içeren arkalı önlü kimlik görüntüsünün talep edilmesinin, “işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma” ilkesine uygun olmadığını, İlgili kişinin kimliğinde yer alan “kan grubu” ve “din” bilgilerin özel nitelikli kişisel veri niteliğinde olduğu, ilgili kişinin açık rızası olmadan gerçekleştirilen veri işleme faaliyetinin hukuka aykırı bir işleme olduğu değerlendirilmiştir.

Başvuruya konu olay Genel İlkeler bakımından değerlendirildiğinde,

– Kimlik görüntüsünün muhafaza edilmesine rağmen kayıt altına alınmadığı yönünde ilgili kişiye cevap vermesinden dolayı şeffaf olmadığı, bu nedenlerle de dürüstlük kuralına aykırı veri işleme faaliyetinde bulunduğu,

– Veri sorumlusunun kimlik görüntülerini işlemesinde hangi hukuki işleme şartına dayandığı hususunun ilgili kişiye verilen cevapta belirtilmediği, bu nedenle veri sorumlusunun veri işleme faaliyetinin belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme ilkesine aykırı olduğu,

– Kimlik doğrulama işlemi için daha az verinin işlenmesinin mümkün olduğundan hareketle veri sorumlusunun somut olayda işlediği kimlik görüntüsünün işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma ilkesine aykırı olduğu,

– Kimlik doğrulama işlemi bittikten sonra bu verileri silmediği, Kurumumuzca bilgi belge talep edilmesi üzerine sildiğini beyan ettiği gerçeğinden yola çıkarak, veri sorumlusunun veri işleme faaliyetinin ilgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme ilkesine de aykırı olduğu,

– İlgili kişi ile iletişim halinde olan çağrı merkezi ekibi tarafından ilgili kişinin ilk başvurusu işleme alınırken kimlik doğrulama sürecinin Şirket kurallarına uygun olarak yürütülmediği, kimlik görüntülerinin alınmasına dair şikayetin içeriğinin doğru tahlil edilemediği, ilgili kişinin, kimlik görüntülerinin kaydedilmediği ve üçüncü kişilerle paylaşılmadığı şeklinde hatalı bilgilendirildiği ve yazılı çalışma kurallarının aksine talep değerlendirme, görüş ve destek birimlerinin yeterli bilgisi olmadan şikayetlerin yanıtlandığının tespit edildiği, ilgili kişinin iletmiş olduğu kimlik görüntülerinin şikayet modülü yazılım firmasının sunucuları üzerinde bulundurulduğu, kimlik görüntülerinin silinmediğinin tespit edildiği, dolayısıyla inceleme neticesinde işlem yapan çağrı merkezi personelinin başvuru sahibi ilgili kişiyi kişisel verilerinin saklandığı yerler ve paylaşıldığı üçüncü kişiler hakkında yanlış bilgilendirdiğinin ve bilgi eksikliği nedeniyle verilerinin silinmesine ve veri işleyenleri öğrenmeye yönelik taleplerini işleme almadığının tespit edildiğinin belirtildiği, bu nedenle veri sorumlusunun, ilgili kişinin veri sorumlusuna başvuru hakkına riayet etmediği, diğer bir deyişle, veri sorumlusunun ilgili kişinin başvurusuna hukuka ve dürüstlük kuralına uygun bir yanıt vermediği değerlendirilmiştir.

İNCELEME SONUCU: kimlik görüntüsüne yönelik olarak ilgili kişinin açık rızasının alınmadığı, genel ilkelere uyulmadığı ve ilgili kişinin haklarına riayet edilmediği gerekçesiyle veri işleme faaliyetinin hukuka aykırı olduğu, bu çerçevede kişisel verilerin hukuka aykırı işlenmesini önlemek amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorunda olan veri sorumlusunun veri güvenliğine ilişkin yükümlülüğüne aykırı davrandığı tespit edilmiştir. Kanunun 12 (1) numaralı fıkrasında yer alan veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmediği değerlendirilen Veri Sorumlusu hakkında Kanunun 18(1)(b) bendi uyarınca 100.000 TL idari para cezası uygulanmasına, Veri sorumlusunun Kurumumuza ilettiği yazıda, kişisel verilerinin silindiği hususunda ilgili kişinin bilgilendirileceğini belirtmiş olmasına rağmen, inceleme sürecinde bu bilgilendirmenin yapıldığına dair taraflardan gelen herhangi bir bildirim olmadığı dikkate alındığında, ilgili kişinin kimlik görüntüsünü içeren kişisel ve özel nitelikli kişisel verilerinin veri sorumlusu ve veri işleyenlerin sistemlerinden silindiği bilgisinin ilgili kişiye bildirilerek Kurumumuza bilgi verilmesi, önceden bildirildi ise bunu tevsik edecek bilgi ve belgelerin Kurumumuza iletilmesi konusunda veri sorumlusunun talimatlandırılmasına, sadakat kart uygulaması ve diğer hizmetlerin sunulması sürecinde kendi adına veya bir başkası adına kişisel verilere ilişkin talepte bulunan kişilerin kimliklerinin teyit edilmesi noktasında uygulanacak yöntem ve bu durumda işlenecek kişisel verilere ilişkin kurumsal düzenlemeleri Kanun kapsamında gözden geçirerek, ilgili birimleri ile veri işleyenleri bilgilendirmesi hususunda veri sorumlusunun talimatlandırılmasına karar verilmiştir.

 

The post KVKK Sadakat Kart Bilgi Notu Kararları first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/kvkk-sadakat-kart-bilgi-notu-kararlari/feed/ 0
İşçi Tanıklarının Beyanlarının Esas Alınmayacağı Durumlar https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/isci-taniklarinin-beyanlarinin-esas-alinmayacagi-durumlar/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=isci-taniklarinin-beyanlarinin-esas-alinmayacagi-durumlar https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/isci-taniklarinin-beyanlarinin-esas-alinmayacagi-durumlar/#respond Fri, 03 Jun 2022 11:44:45 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12346 Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2015/8363 Esas 2018/1164 Karar numaralı 24.1.2018 Tarihli Kararı Karara konu uyuşmazlık, davacının ulusal bayramlarda ve genel tatillerde çalışıldığı ve fazla mesai yapıldığı iddiasında bulunduğu bu iddianın da ispat külfetinin davacıda olduğunun ve davacı tanıklarının beyanlarına ancak kendi çalıştıkları dönemle sınırlı olarak itibar edileceğine ilişkindir. tanıklarının beyanlarına ancak kendi çalıştıkları dönemle sınırlı … Devamını Oku

The post İşçi Tanıklarının Beyanlarının Esas Alınmayacağı Durumlar first appeared on DMB Partners - .

]]>

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2015/8363 Esas 2018/1164 Karar numaralı 24.1.2018 Tarihli Kararı Karara konu uyuşmazlık, davacının ulusal bayramlarda ve genel tatillerde çalışıldığı ve fazla mesai yapıldığı iddiasında bulunduğu bu iddianın da ispat külfetinin davacıda olduğunun ve davacı tanıklarının beyanlarına ancak kendi çalıştıkları dönemle sınırlı olarak itibar edileceğine ilişkindir.

tanıklarının beyanlarına ancak kendi çalıştıkları dönemle sınırlı olarak itibar edileceğine ilişkindir.

‘’Ulusal bayram ve genel tatillerde çalıştığı ve fazla çalışma yaptığı iddiasını ispat külfeti üzerinde olan davacı, iddiasını ispat bakımından tanık dinletmiştir. Dinlenen davacı tanıkları davacının iddiasını doğrulamışlardır. Ancak bu tanıkların davalı işyerindeki çalışma sürelerinin, davacının anılan alacak kalemleri bakımından dava ettiği sürenin tamamını kapsamadığı anlaşılmaktadır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, davacı tanıklarının beyanlarına ancak kendi çalıştıkları dönemle sınırlı olarak itibar edilebilir.’’

‘’Mahkemece yapılacak iş, fazla çalışma ve ulusal bayram ve genel tatil talepleri bakımından davacı tanıklarının çalıştığı dönem bakımından bu tanıkların, diğer dönemler bakımından ise davalı tanıklarının beyanlarına göre bir değerlendirme yapılıp sonuca gitmektir. Davacının talep konusu ettiği ve hüküm altına alınan çalışma döneminin tamamında çalışmadıkları anlaşılan davacı tanık beyanlarının tüm döneme hasredilmesi hatalıdır.’’

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2017/26341 Esas 2020/9270 Karar numaralı 9.07.2020 Tarihli Kararı

Karara konu uyuşmazlık, fazla çalışma yapılıp yapılmadığına dairdir. Kararda davacı tanıklarının işveren karşı husumeti bulunduğunun ve bu nedenle beyanlarının tek başına hükme esas teşkil etmemesi gerektiği belirtilmiştir.

‘’Dosya kapsamından, beyanları hükme esas alınan davacı tanıklarının işverene karşı husumeti bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacı tanıklarının beyanlarının yan deliller ile desteklenmedikçe tek başına hükme esas teşkil etmesi mümkün değildir.‘’

Ayrıca ilgili kararda aşağıdaki hususlara da değinilmiştir:

  • işçinin imzasını taşıyan bordronun sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğinde olduğu
  •  fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerektiği
  •  işçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığının araştırılması
  • imzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesinin mümkün olmadığı ancak işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatının her türlü delille yapılabileceği
  • bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerektiği
  • işçiye bordro imzalatılmadığı halde fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda ise işçinin ihtirazi kayıt ileri sürmesi beklenemeyeceğinden ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının her türlü delil ile ispatının mümkün olacağı
  • beyanları hükme esas alınan davacı tanıklarının işverene karşı husumeti bulunduğunun anlaşıldığının bu nedenle davacı tanıklarının beyanlarının yan deliller ile desteklenmedikçe tek başına hükme esas teşkil etmesinin mümkün olamayacağı

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/16324 Esas 2020/5005 Karar numaralı 08.06.2020 Tarihli Kararı

’Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.’’

‘’Mahkemece davacının fazla mesai alacağının hesabında tanık beyanlarına itibar edildiği anlaşılmıştır. Tanıkların çalışma sürelerinin net olarak tespit edilmediği ve davacı işçi ile birlikte ne kadar süre birlikte çalıştıkları tespit edilmeden akdin fesih tarihine kadar olan dönemi de kapsar şekilde fazla mesai alacağı hesaplanması hatalıdır. Mahkemece yapılacak iş davacı tanıklarının davalı iş yerinde çalıştıkları sürelerin tespiti için SGK kayıtlarının celbi ile gelen cevaba göre davacının fazla mesai ücreti alacağının tanıklarının bildirilen dönemleri ile sınırlı olarak değerlendirmeye tabi tutmaktır. Fazla mesai çalışması tanık beyanlarına göre değerlendirildiğinden takdiri indirim yapılmalı ancak bu indirim de hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirim de olmamalıdır.’’

Ayrıca ilgili kararda aşağıdaki hususlara da değinilmiştir.

  • İşyerinde üst düzey yönetici konumunda çalışan işçinin ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanmayacağı
  • Ancak üst düzey yönetici konumunda olan işçiye aynı yerde görev ve talimat veren bir başka yönetici ya da şirket ortağı bulunması halinde, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden, yasal sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti talep hakkı doğacağı
  • Bunun için üst düzey yönetici bakımından şirketin yöneticisi veya yönetim kurulu üyesi tarafından fazla çalışma yapması yönünde bir talimatın verilip verilmediğinin de araştırılması gerektiği, işyerinde yüksek ücret alarak görev yapan üst düzey yöneticiye işveren tarafından fazla çalışma yapması yönünde açık bir talimat verilmemişse, görevinin gereği gibi yerine getirilmesi noktasında kendisinin belirlediği çalışma saatleri sebebiyle fazla çalışma ücreti talep edemeyeceğinin kabul edilmesi

 

The post İşçi Tanıklarının Beyanlarının Esas Alınmayacağı Durumlar first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/isci-taniklarinin-beyanlarinin-esas-alinmayacagi-durumlar/feed/ 0
Hissedarlar (Pay Sahipleri) Sözleşmesi https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hissedarlar-pay-sahipleri-sozlesmesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=hissedarlar-pay-sahipleri-sozlesmesi https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hissedarlar-pay-sahipleri-sozlesmesi/#respond Fri, 03 Jun 2022 11:38:49 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12343 Hissedarlar Sözleşmesi ( Shareholders Agreement/SHA) anonim veya limited şirketlerin pay sahipleri arasında yapılabilecek bir sözleşmedir. Hissedarlar sözleşmesi, bir şirketin pay sahipleri arasında yapılan ve pay sahiplerinin kendi arasındaki iç ilişkilerini veya şirketle olan ilişkilerini düzenlemeyi amaçlayan bir sözleşmedir. Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmemesine rağmen oldukça sık başvurulan bir sözleşmedir.    Hissedarlar sözleşmesi atipik bir sözleşme olup, … Devamını Oku

The post Hissedarlar (Pay Sahipleri) Sözleşmesi first appeared on DMB Partners - .

]]>

Hissedarlar Sözleşmesi ( Shareholders Agreement/SHA) anonim veya limited şirketlerin pay sahipleri arasında yapılabilecek bir sözleşmedir.

Hissedarlar sözleşmesi, bir şirketin pay sahipleri arasında yapılan ve pay sahiplerinin kendi arasındaki iç ilişkilerini veya şirketle olan ilişkilerini düzenlemeyi amaçlayan bir sözleşmedir. Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmemesine rağmen oldukça sık başvurulan bir sözleşmedir.

   Hissedarlar sözleşmesi atipik bir sözleşme olup, en az iki veya daha fazla tarafı bulunan , tek tarafa, iki tarafa ya da çok taraflı borç yükleyebilen, ani edimli veya sürekli edimli borç ilişkisi doğurabilen bir sözleşmedir. Hissedarlar sözleşmesi, konu olan şirketlerin esas sözleşmesinden daha geniş bir düzenleme alanı sağlamaktadır, bu sebeple de bu sözleşme tipi sıklıkla tercih edilmektedir. Şirket esas/ ana sözleşmesi, sicile tescil edilen ve üçüncü şahıslara karşı da öne sürülebilen mutlak hak doğuran bir sözleşme iken, hissedarlar sözleşmesi sözleşmesel sorumluluk doğuran nispi karakterli bir sözleşmedir.

HİSSEDARLAR SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ: Türk hukukunda şirket ortaklarının sermaye koyma borcu emredici olarak düzenlenmiştir. Bunun da ötesinde, sermaye koyma borcu dışında pay sahiplerinin başka bir borcu bulunmamaktadır. Şirketler için esas sözleşmenin emredici hükümler gereği kanunda belirtilen konular haricinde bir düzenlemeye izin vermiyor olması ve bu durumda ortaya çıkan açığın giderilmesi amacıyla pay sahipleri sözleşmesine sıklıkla başvurulmaktadır. Hissedarlar sözleşmesi sayesinde, esas sözleşmede yer verilemeyecek ama ortaklar açısından erken aşamada veya şirketin büyüme aşamalarında ihtiyaç olan birçok düzenleme yapılabilmektedir. Doktrinde hissedarlar sözleşmesi adi ortaklık olarak tanımlanmaktadır. Sözleşmenin adi ortaklık olarak tanımlanması sebebiyle bu sözleşmenin TTK hükümleri kapsamında değil TBK hükümlerine tabi olacağı kabul edilmektedir. Borçlar hukukuna hakim olan sözleşme serbestisi ilkesi gereği taraflar, Türk Ticaret Kanunu kısıtlamaları söz konusu olmadan pay sahipleri sözleşmesinin içeriğini belirleyebilecektir. Sözleşmenin tarafları olan pay sahipleri, aralarındaki ilişkileri pay sahipliğinden kaynaklanan durumlar çerçevesinde düzenleyebilmektedirler.

 

SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİ: Kanun tarafından düzenlenmemiş atipik bir sözleşme olan hissedarlar sözleşmesi, tescili şart olmayan, tamamen TBK sözleşme serbestisi ilkesine dayanılarak akdedilen, Türk Borçlar Kanunu 12. maddesinde düzenlenen sözleşmelerin şekline dair genel kural uyarınca şekil serbestisini tabi bir sözleşme türüdür. Taraflar arasında hüküm doğuran bu sözleşmenin; kanunun emredici hükümlerine aykırı olmaması, genel ahlaka ve adaba aykırı düzenlemeler içermemesi ve sözleşme konusunun imkânsız olmaması sözleşmenin geçerli bir sözleşme olmasını sağlayacaktır.

 SÖZLEŞMENİN KONUSU: Hissedarlar sözleşmesinin amacı, pay sahiplerinin ihtiyaçlarına göre hükümler içeren esnek bir yapı oluşturmaktır. Sözleşme genellikle; hissedarlar için sorumluluklarının sınırlarını tanımlayıcı hükümler koymak, esas sözleşme ile belirlenemeyen hususların düzenlenmesini sağlamak, hissedarların birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülüklerini açığa kavuşturmak, hissedarların şirkete karşı olan hak ve sorumluluklarını belirlemek, hissedarlar arasındaki olası uyuşmazlıkların oluşmasını engellemek, tescil edilmeyen pay sahipleri sözleşmesiyle ortaklar arasındaki ilişkilerin mahremiyetini sağlamak, hissedarların ortaklık payları ile ilgili olası pay devirlerini düzenlemek amacıyla hükümler içerir.

   Hissedarlar sözleşmesinin konusunu, genellikle pay devredilebilirliğinin kısıtlanması, hissedarların birbirine karşı hisse alım, geri alım, ön alım haklarını veya buna benzer diğer hakları oluşturur. Payın devredilebilirliğinin kısıtlanması, payın devrinin belli bir süre tamamen yasaklanması şeklinde olabileceği gibi, devrin diğer pay sahiplerinin onayına bağlanması, payı devralacak olmasının sağlanması veya diğer pay sahiplerine pay üzerinde alım/önalım ve benzeri haklar tanınması şeklinde olmaktadır.

Hissedarlar Sözleşmelerinde önemli yer tutan bazı önemli düzenlemeler;

Öncelik Hakkı (First Option): Öncelik hakkı, pay sahibi çevresini  korumaya yönelik bir haktır. Öncelik hakkından kasıt, paylarını satmak isteyen bir pay sahibinin, paylarını üçüncü kişilere devretmeden önce, aynı koşullarla veya daha kötü olmayan bir teklifi, öncelik hakkı sahiplerine teklif etmek zorunda olmasıdır. Burada hala, paylarını satmak isteyen pay sahibi, eğer öncelik hakkı sahipleri payların kendilerine satılmasını istemezse, paylarını üçüncü kişilere devredebilecektir. Öncelik hakkının muhatabının yükümlülüğü, payları öncelikle hak sahiplerine satmayı teklif etmektir. Pay sahipleri sözleşmesinde, öncelik hakkının kaleme alınış biçimine göre, teklifin borçlar hukuku anlamında bir icap mı yoksa bir icaba davet mi olduğu saptanabilir.

Önalım Hakkı (Right of first refusal): Önalım hakkı, bir pay sahibinin paylarını üçüncü kişiye satması durumunda, bir başka deyişle ortada payların satımına ilişkin bir sözleşme (Share Purchase Agreement, SPA) yapılması söz konusu olduğunda, önalım hakkı sahibinin bu hakkını kullanması sonucu irade beyanının açıklanmasından sonra hakkı kullanan pay sahibi olmaktadır ve devrolunan kişi konumuna geçmektedir. Yani, önalım hakkı sahibi, bu hakka muhatap başka pay sahiplerinin paylarını satım sözleşmesi ile devrediyor olması halinde, tek taraflı bir irade beyanı ile bu hakkını kullandığını belirterek, kendiliğinden, pay satım sözleşmesinin alıcı haline gelmektedir.

 

Alım Hakkı (Call Option): Alım hakkı, hissedarlar sözleşmesi uyarınca bu hakkı elinde bulunduran pay sahibine, diğer pay sahiplerinin hepsinin veya sadece bir kısmının, paylarının tamamını veya bir kısmını, önceden belirli veya belirlenebilir bir fiyattan satın alma hakkı sağlayan, bu hakkın diğer tarafındaki kişi ve kişilere de paylarını satma borcu yükleyen bir haktır. Ortaklıkta herhangi bir uyuşmazlık durumunda payların alınması ile uyuşmazlık çıkmasını engellemeye yarayan bir yoldur.

 

Satım Hakkı (Put Option): Pay satım hakkı, hissedarlar sözleşmesi uyarınca bu hakkı elinde bulunduran pay sahibine, kendi paylarının tamamını veya bir kısmını, önceden belirlenmiş veya belirlenebilir bir fiyattan, diğer pay sahiplerine satma hakkı, bu hakkın karşısındaki pay sahiplerine de bu payları bu fiyattan alma borcu yükleyen bir haktır. Pay sahibinin istediği zaman payları elinden çıkarabilmesi amacıyla kullanılan bir yoldur.

 

Birlikte Satma Hakkı veya Katılma Hakkı (Tag Along): Bu hak ise bir pay sahibinin kendi paylarını üçüncü bir kişiye satması halinde, bu hakka sahip her bir pay sahibine kendi payları oranına karşılık gelen miktarda payı, daha kötü olmayan satış koşulları ile alıcıya satma hakkı verir. Bu hakkın kullanılması ile, alıcı satın aldığı payları tek bir pay sahibinden değil de bu hakkını kullanan bütün pay sahiplerinden alır.

 

Birlikte Satışa Zorlama Hakkı veya Sürükleme Hakkı (Drag Along): Bu hak, kendisine bu hak tanınan pay sahiplerine, kendi paylarını üçüncü kişilere satmaları durumunda, diğer pay sahiplerini de paylarını daha kötü olmayan satış koşulları ile satmaya zorlama hakkı tanır. Diğer pay sahipleri de hak sahibinin bu birlikte satışa zorlama hakkını kullanması sonucunda, paylarını alıcıya satma borcu altına girer.

 

      Bir de Deadlock Provisions ( Çıkmaz Hükümleri) denilen ve Türk Hukuku’nda tam terimsel karşılığı bulunmayan ancak sözleşmelerde etkilerini görebileceğimiz hükümler vardır. Bu yöntemler genel olarak hissedarların daha kolay diğer hissedarların paylarını alabileceği ya da kendi paylarını diğer hissedarlara daha kolay satabileceği imkanlar sunmaktadır.

 

Deadlock Provision : Şirketlerin pay sahiplerinin belirli durumlarda anlaşmazlığa düşüp bu durumun içinden çıkılmaz hale geldiği ve şirket içinde karar verilemeyip faaliyetlerin durma noktasına gelmemesi maksadıyla ortaya çıkmış ama bu durumlar dışında da kullanabilen, şirketler içinde payların daha kolay ve uyuşmazlığa konu olmadan el değiştirebilmesini sağlamak maksadıyla ortaya çıkmış hükümlerdir.

 

Russian Roulette: Rus Ruleti hükmü şu şekilde çalışmaktadır ; teklif yapan taraf aralarındaki fiyat anlaşması ile kendi hisseleri için teklifi yapar, teklif yapılan taraf ise bu belirlenen fiyattan teklif yapanın hisselerini alabilir yahut kendi hisselerini belirlenen fiyattan karşı tarafa satabilir. Bu yöntem ile teklif yapanın kendisinin alıcı mı satıcı mı olacağını bilmediği bir şekilde adil teklif yapması sağlanmaktadır.

   Bu yöntemin bir varyasyonunda da teklif yapılan kişi teklif edilen fiyattan hisseleri alabileceği gibi daha yüksek teklif yaparak karşı tarafın hisselerine de talip olabilir. . En başta teklif yapılan kişi ise yine teklifi kabul etmek ya da fiyatı yükseltip karşı tarafın hisselerine talip olma hakkı vardır. Bu döngü bir taraf teklifi kabul edip hisselerini satana kadar devam etmektedir.

Shoot out (Texas Shoot out): Bu yöntemde bir taraf eğer başka bir tarafın hisselerini almak istiyorsa bunu karşıya bildirir ve karşı taraf da eğer teklif yapanın  hisselerini almak istiyorsa aralarında bir açık arttırma başlamış olur.. En yüksek fiyatı veren ise karşı tarafın hisselerine sahip olacaktır. .

   Ayrıca blindfold shoot out (Gözler kapalı düello) yöntemi kullanılarak kapalı ihale usulüyle de bu yöntem kullanılabilmektedir.Bu yöntemde ise kapalı ihale yapılır, teklifler aynı andan açıklanır ve sunulur, en yüksek teklifi yapmış olan direkt olarak payları almaya hak kazanır.

Rus ruletin’e benzeyen bir yöntemdir. İki yöntemde de bu sözleşme kayıtlarının sağlıklı olarak çalışabilmesi için tarafların benzer ve birbirine yakın finansal kaynakları olması gerekmektedir.

Mexican Shoot Out: Bu yöntem ise bir açık eksiltmedir ( Dutch Auction) . Bu yöntemde de shoot out yönteminde olduğu gibi en yüksek teklifi yapan karşı tarafın ya da tarafların hisselerini alacaktır. Ancak fark şudur ki;  bu yöntemde herkes kapalı olarak tekliflerini yapar ve teklifler açıldığında en yüksek teklifi yapan en düşük teklifi yapanın hisselerini bu en düşük teklif fiyatından satın alacaktır.

Bu tüm hissedaları en adil teklifi yapmaya teşvik etmek maksadıyla kullanılan bir yöntemdir.

 

Shotgun Clause : Bu yöntemin amacı hissedarlara istedikleri zaman kısa süre içinde tüm hisselerini satıp şirketten tamamen çıkabilmesi ya da şirketin tamamına sahip olabilmesi olanağını sunmaktır. Diğer yöntemlerden farkı ise ya hep ya hiç şeklinde hisselerin tamına sahip olma ya da hisselerinin tamamını satma maksadıyla yapılmasıdır. Kısmi hisse satışı söz konusu değildir. Diğer yöntemlerde ise paylarının bir bölümünü elden çıkarabilme olanağı mevcuttur.

Bu yöntemin tetikleyicisi olan pay sahibi diğer pay sahiplerine kesin olarak belirlenmiş bir fiyat üzerinden hisselerine talip olduğunu bildirir ve teklif yapılan hissedarların yapabileceği ya belirlenen fiyattan teklif yapan hissedarın hisselerini almak ya da tamamen tüm kendi hisselerini teklif yapan hissedara satmak olacaktır.

The post Hissedarlar (Pay Sahipleri) Sözleşmesi first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hissedarlar-pay-sahipleri-sozlesmesi/feed/ 0
Hileli İflas Suçu  https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hileli-iflas-sucu%ef%bf%bc/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=hileli-iflas-sucu%25ef%25bf%25bc https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hileli-iflas-sucu%ef%bf%bc/#respond Fri, 03 Jun 2022 11:34:27 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12340 Hileli iflas suçu ile, iflas kararından önce veya sonra mal varlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflar cezalandırılır. Özel kast ile işlenen bir suç olup, failin hileli tasarruflar yapmadaki amacı malvarlığını eksiltme olmalıdır. Bununla birlikte, hileli iflas suçunun objektif cezalandırılabilme şartı, Ticaret Mahkemesi tarafından gerçek/tüzel kişi tacir hakkında iflas kararı verilmesidir. İflas kararı olmadıkça, tacirin hileli tasarrufları … Devamını Oku

The post Hileli İflas Suçu  first appeared on DMB Partners - .

]]>

Hileli iflas suçu ile, iflas kararından önce veya sonra mal varlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflar cezalandırılır. Özel kast ile işlenen bir suç olup, failin hileli tasarruflar yapmadaki amacı malvarlığını eksiltme olmalıdır.

Bununla birlikte, hileli iflas suçunun objektif cezalandırılabilme şartı, Ticaret Mahkemesi tarafından gerçek/tüzel kişi tacir hakkında iflas kararı verilmesidir. İflas kararı olmadıkça, tacirin hileli tasarrufları cezalandırılamaz. Bir başka ifadeyle hileli iflas suçunda; iflas olgusu gerçekleşmedikçe tamamlanmış suçtan söz edilemeyeceği gibi, teşebbüs aşamasında kalmış bir suçtan da bahsedilemez

Tüzel kişi tacirlerde tüzel kişiliğin organ veya temsilcisi olan, tüzel kişiyi temsilen tasarrufta bulunan gerçek kişiler suçun faili olarak yargılanır.

Hileli iflas suçu, seçimlik hareketli bir suç olup herhangi birinin gerçekleşmesiyle meydana gelir. Malvarlığını eksiltmeye yönelik aşağıdaki hileli tasarruflar , hileli iflas suçunun seçimlik hareketleridir:

  • Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması,
  • Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi,
  • Gerçekte bir alacak ve borç ilişkisi olmadığı halde, sanki böyle bir ilişki mevcutmuş gibi, borçların artmasına neden olacak şekilde belge düzenlenmesi,
  • Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi.

Hileli iflas suçunun ispatı: Ceza mahkemesi ve savcılık, iflas eden gerçek veya tüzel kişiye (limited veya anonim şirket vb.) ait muhasebe kayıt, defter ve belgelerin, tacirin tutmakla yükümlü olduğu ticari defterler ile birlikte muhasebe kayıtları, banka hesapları, tapu kayıtları, çek hesapları, borç ilişkilerini ispatlayan sözleşmeler, faturalar, makbuzlar, sevk irsaliyeleri, elektronik kayıtlar gibi ticari defterlerin dayanağını oluşturan ve vergi dairesinden temin edilebilecek diğer belgeler ile malvarlığı hareketlerinin izlenebileceği kayıt ve belgeleri araştırmalıdır. Araştırma neticesinde elde edilen tüm bilgi ve belgeler uzman bir bilirkişi kuruluna verilerek iflas eden tacirin hileli tasarrufları olup olmadığı bilimsel bir raporla tespit edilmelidir.

Hileli iflas suçunun cezası; 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK m.161).

 

Taksirli İflas Suçunun Unsurları ve Cezası (TCK 162)

Taksirli iflas suçu, failin tedbirli ve öngörülü davranmaması, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi halinde söz konusu olur.

TTK m.18/2 uyarınca her tacirin ticaretine ait tüm faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği şeklinde prensip dolayısıyla tacir ticari faaliyetlerinde ticari işletmenin büyüklüğü ve kaynakları ile orantılı hareket etmeli, işletmenin içinde bulunduğu durumu dikkate alarak ticaret yapmalıdır. Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek ticari işletmenin iflasına neden olan tacir taksirli iflas suçunu işlemiş olur.

Taksirli iflas suçu nedeniyle failin yargılanabilmesi için Ticaret Mahkemesi tarafından verilen iflas kararının kesinleşmesi şarttır. İflas kararı, taksirli iflas suçunun da objektif cezalandırılabilme şartıdır.

Taksirli iflas suçunun cezası; 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK m.162)

Taksirli veya Hileli İflas Suçunda Etkin Pişmanlık (TCK 168)

Hileli veya taksirli iflas suçuna ilişkin etkin pişmanlık koşulları, malvarlığı suçlarına ilişkin etkin pişmanlık hükümlerini düzenleyen TCK m.168’de düzenlenmiştir. Buna göre her iki suç açısından ortak etkin pişmanlık şartları şu şekildedir:

  • Hileli iflâs veya taksirli iflâs suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir (TCK m.168/1).
  • Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir (TCK m.168/2).
  • Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır (TCK m.168/3).

Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Taksirli iflas suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir. Ancak, hileli iflas suçu yargılamasında faile etkin pişmanlık hükümleri uygulanmadığı müddetçe hükmedilecek ceza miktarı nedeniyle hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir.

Taksirli iflas suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkündür. Ancak, hileli iflas suçu yargılamasında etkin pişmanlık hükümleri uygulanmadığı müddetçe hükmedilecek ceza miktarı nedeniyle hapis cezası hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi mümkün değildir.

Taksirli iflas suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi mümkündür. Ancak, hileli iflas suçu yargılamasında etkin pişmanlık hükümleri uygulanmadığı müddetçe hükmedilecek ceza miktarı nedeniyle hapis cezasının ertelenmesi mümkün değildir.

Taksirli veya Hileli İflas Suçu Şikayet Süresi, Zamanaşımı ve Uzlaşma

Hileli veya taksirli iflas suçları, uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.

Hileli veya taksirli iflas suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almadığından savcılık tarafından resen soruşturulur, bu suçlara dair herhangi bir şikayet süresi yoktur.

Hileli iflas suçunun dava zamanaşımı süresi 15 yıldır. 15 yıllık dava zamanaşımı süresi, iflas kararı daha sonra verilse bile, hileli tasarrufların yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Taksirli iflas suçu nedeniyle yapılan yargılamalarda olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.

Hileli ve Taksirli İflas Suçu Yargıtay Kararları

Hileli veya Taksirli İflas Halinde Müdür ve Ortakların Ceza Sorumluluğu

Sanıkların ortağı olduğu, sanık …‘in ise aynı zamanda yetkili şirket müdürü olduğu, .. Oto İnş. Metal San. ve Tic. Ltd. şirketi hakkında … 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından iflasına karar verildiği, iflas idaresi tarafından şirkete ait ticari defterler üzerinde yapılan inceleme sonucunda şirketi yetkililerinin basiretli bir tüccar gibi davranmayarak şirketin mevcudiyetini bildikleri halde ehemmiyetli miktarlarda çek ve senetler vererek cari hesaplar yoluyla borçlandıkları, vergi ve SSK borçlarını ödemedikleri, şirket yetkililerinin sürekli şirket sermayesini çekerek şirketi ve 3. kişileri zor duruma düşürdükleri; şirket ortaklarının taahhüdü olan sermaye borçlarını ödemedikleri, muvazaalı işlemler sonucu şirketi işleyemez ve borçları ödeyemez konuma getirdikleri, bu surette sanıkların hileli iflas suçunu işledikleri iddia ve kabul olunan somut olayda,

 

Limited şirketlerde yönetim yetkisinin, şirketi temsile yetkili müdür de olduğu, dolayısıyla şirketin hileli veya taksirli olarak iflası halinde suç teşkil eden eylemleri gerçekleştiren şirket müdürü ve bunun eylemlerine iştirak eden diğer şeriklerin sorumlu olacağı, somut olay da ise diğer sanık …‘in şirkette %97,5 hisse sahibi ve yetkili müdür olduğu, sanık …‘nın ise şirkette %2,5 hisseye sahip olduğu ve şirketi temsile yetkisinin bulunmadığı, ayrıca sanık …‘nın diğer sanığın eylemlerine iştirak ettiğine dair her hangi bir delilin mevcut olmadığı, bu hususunda alınan bilirkişi raporu ile de sabit olması karşısında, sanık …‘nın cezalandırılabilmesi için her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediğinden verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 23. Ceza Dairesi – Karar : 2016/8596).

İflas Kararı Hileli İflas Suçunun Önşartıdır

1)5237 sayılı TCK 161/1 maddesi gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere, iflas kararı objektif bir cezalandırılabilme şartı olup, sanığın hileli iflas suçundan cezalandırılabilmesi için mutlaka kesinleşmiş iflas kararının bulunması ve denetime imkan verecek şekilde kesinleşme şerhi içeren onaylı suretinin dosya içerisine alınması gerekmekte olup, sanığa ait Sertaç Yem şirketi hakkında … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen kesinleşme şerhini içerir onaylı iflas kararının denetime imkan verecek şekilde dosya içerisine alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,

2)Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülen iflas erteleme davası sırasında, yediemin olarak sanığa teslim edilen, müflis şirketine ait suça konu üç adet aracı, iflas idaresinin ihtarına rağmen teslim etmeme şeklinde subut bulunan eylemde, sanığın tek bir eylem ile hem TCK 161. maddede düzenlenen hileli iflas suçunu hem de TCK 289. madde de düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçlarını işlediğinin anlaşılması karşısında, TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümleri uyarınca TCK’nın 161 maddesi uyarınca mahkumiyeti ile yetinilmesi gerekirken ayrıca muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 23.Ceza Dairesi – Karar : 2016/5365).

Hileli veya Taksirli İflas Suçunda Delil Araştırması ve İspat

Müflis şüpheli şirketin tasfiye işlemlerine ait …. İcra Dairesinin 2015/16 sayılı dosya içeriğinin onaylı örneklerinin veya asıllarının dosya içine alınması, dosya arasında bulunduğu belirtilen bilirkişi raporunun incelenmesi, müştekinin iddiaları doğrultusunda şüpheli şirkete ait ticari defterler ile bunların dayanağını oluşturan muhasebe kayıtları, banka hesapları, çek hesapları, borç ilişkilerini tevsik eden sözleşmeler, faturalar, makbuzlar, sevk irsaliyeleri ile varsa elektronik kayıtların temin edilerek, dosyanın ticaret, icra ve iflas ve ceza hukuku alanında uzman üç kişilik bilirkişi heyetine tevdii ile TCK’nın 161 ve 162. maddelerinde sayılan eylem ve işlemlerin bulunup bulunmadığı hususlarında rapor alınmak suretiyle, toplanacak deliller ve yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme yapılmak suretiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi hukuka aykırı olup bu karara yönelik kanun yararına bozma talebinin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Karar : 2016/9973).

Öncelikle …. İcra Müdürlüğünün 2007/21886 esas sayılı dosyasında icra takibi dosyası ile …. İcra Hukuk Mahkemesinin 2008/248 esas sayılı dosyasında istihkak iddiasının reddine dair karar dosyalarının temyiz denetimine olanak verecek şekilde ceza davası dosyası içerisine alınması, sanığın şirketinde meydana gelen yangınlarla ilgili yangın raporlarının ve akibetinin araştırılması ve sanığın borçları ödeyemez duruma düşmesinde bir etkisi olup olmadığının değerlendirilmesi, borçlu şirketin adresinde 11/03/2008 tarihli yapılan hacizde aynı adreste … Malz. San. Tic. Ltd. Şirketinin faaliyet göstermesinin ve mallarla ilgili istihkak iddiasında bulunmasının tek başına alacaklının alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların sanık tarafından kaçırılması anlamına gelmeyeceği gözetilerek, sanığın yetkilisi olduğu şirkete ait muhasebe kayıt, defter ve belgelerin (TTK 64. maddesince, tacirin tutmakla yükümlü olduğu ticari defterler ile birlikte muhasebe kayıtları, banka hesapları, tapu kayıtları, çek hesapları, borç ilişkilerini tevsik eden sözleşmeler, faturalar, makbuzlar, sevk irsaliyeleri, elektronik kayıtlar gibi ticari defterlerin dayanağını oluşturan Vergi dairesinden temin edilebilecek diğer belgeler ile malvarlığı hareketlerinin izlenebileceği kayıt ve belgeler veya katılanın ibraz edeceği ticari belgeler) üzerinde, Ticaret, İcra ve İflas ve Muhasebe alanında uzman üç kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla inceleme yaptırılarak, TCK’nın 161 maddelerinde sayılan eylem ve işlemlerin bulunup bulunmadığı, duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanıp sonuca göre , sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 15.Ceza Dairesi – Karar : 2016/8739).

Somut olayda müştekinin şüpheliler … ve …‘in ortağı olduğu, şüpheli …‘in eski ortağı olup diğer şüphelilerle birlikte hareket ettiği …… Geliştirme ve İnşaat Taah. Ltd. Şti’nden proje üzerinden daire satın alarak, daire bedelinin söz konusu şirketin hesabına yatırdığı, ancak müştekiye vaat edilen dairenin verilmediği gibi ödediği bedelin de iade edilmediği, şüphelilerin iflas ettiklerini savunmalarına rağmen, müşteki vekilinin dilekçesinde şüphelilerin iflasının hileli olduğu, bu konuda araştırma yapılmasının gerektiği yönündeki talebinin dikkate alınmadığı, söz konusu şirkete ait ticari defter ve bilançoların getirtilerek bilirkişi incelemesinin yaptırılması, 3. kişilere devredildiği iddia olunan devirlerin araştırılması, toplanacak deliller ve yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekir (Yargıtay 23. Ceza Dairesi – Karar : 2016/9567).

The post Hileli İflas Suçu  first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hileli-iflas-sucu%ef%bf%bc/feed/ 0
Hekimin Tazminat Sorumluluğu  https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hekimin-tazminat-sorumlulugu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=hekimin-tazminat-sorumlulugu https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hekimin-tazminat-sorumlulugu/#respond Fri, 03 Jun 2022 11:29:50 +0000 http://www.dmb-partners.com/?p=12337 Hekimin hastaya tıbbi müdahalesi hastanın iyileştirilmesiolmakla birlikte bazen tam aksi sonuçlar doğabilir.Bu durumda hasta uğradığı zararın tazmini için kime/kimlere karşı ve hangi hukuki esaslara dayalı olarak hangi talepleri ileri süreceği konusu işbu hukuki bilgi notunda ele alınmıştır. KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA AİT SAĞLIK KURUMLARINDA DEVLET MEMURU OLARAK ÇALIŞAN HEKİMİN VERMİŞ OLDUĞU ZARARDAN KİM SORUMLUDUR?   … Devamını Oku

The post Hekimin Tazminat Sorumluluğu  first appeared on DMB Partners - .

]]>

Hekimin hastaya tıbbi müdahalesi hastanın iyileştirilmesiolmakla birlikte bazen tam aksi sonuçlar doğabilir.Bu durumda hasta uğradığı zararın tazmini için kime/kimlere karşı ve hangi hukuki esaslara dayalı olarak hangi talepleri ileri süreceği konusu işbu hukuki bilgi notunda ele alınmıştır.

  1. KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA AİT SAĞLIK KURUMLARINDA DEVLET MEMURU OLARAK ÇALIŞAN HEKİMİN VERMİŞ OLDUĞU ZARARDAN KİM SORUMLUDUR?

 

Devlete veya diğer kamu tüzel kişilerine ait sağlık kurumlarında, hekimin hastalara vermiş olduğu zarardan asıl sorumlu devlettir. Bu durum 1982 Anayasası’nda düzenlenmiştir. Anayasa madde 40/3 hükmüne göre, kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar devletçe tazmin edilir.Hasta, uğradığı zarara karşı, maddi ve manevi tazminat davasıaçabilir. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık kurumlarında çalışan hekim hastasına zarar verirse, dava devlet veya ilgili idare aleyhine açılır. Burada hasım olarak gösterilecek kurum T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI’dır.

 

  1. HEKİMİN VERMİŞ OLDUĞU ZARAR VE TALEP EDİLECEK KALEMLER NELERDİR?

 

Hekimin sorumluluğunda zarar, insan yaşam ve sağlığı ile ruhsal bütünlüğünde ve malvarlığında oluşan istenmeyen değişiklikler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Mal varlığında eksilme maddi; kişisel değerler üzerindeki eksilme ve bozulma ise manevi zararı oluşturur.

 Maddi zarar olarak;

  • Tedavi giderleri: Muayene, tahlil, teşhis, ambulans veya diğer taşıma giderleri, ameliyat, hastane, ilaç, tekerlekli sandalye, bakım, fizik tedavi, kaplıca, korse vs. giderler; ayrıca, zarar görenin evinde tedavi gördüğü süre içinde hastabakıcı veya hemşire tutması halinde, bunlara ödediği paralar da tedavi giderleri
  • Kazanç kaybı,
  • Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar,
  • Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar talep edilecektir.

 

Manevi zarar olarak;

  • Hekimin tedavi hatası sonucunda hastanın yaşama istek ve sevincinde (hasta açısından) duyarlı sayılabilecek bir rahatsızlık meydana gelmişse, bu zedelenmenin en azından belli bir dereceye kadar giderilebilmesi için belirlenecektir.

 

Burada görüldüğü üzere maddi zararlar yanlış tedavi sonucunda malvarlığında somut olarak oluşan zararlar; manevi zararlar ise kişinin duyduğu acı, elem ve kederin bir nebze olsun dindirmesi amacıyla belirlenecek bir miktar paradır. Maddi zararlarda, malvarlığında oluşan eksilme ortadadır. Açılacak olan davada talep edilecek miktar bu eksilmelerden ibaret olacaktır. Manevi zararda ise kişinin ne kadar süre yattığı, ne kadar acı çektiği, hayatında oluşan manevi kayıplarına göre kişinin yaşamış olduğu bu olumsuzlukları dindirmeye yönelik bir miktar belirlenecektir.  

The post Hekimin Tazminat Sorumluluğu  first appeared on DMB Partners - .

]]>
https://www.dmb-partners.com/2022/06/03/hekimin-tazminat-sorumlulugu/feed/ 0