- YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2009/4338 K. 2010/1059 T. 11.2.2010
DAVA : Taraflar arasındaki istihkak davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı alacaklı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı ( üçüncü kişi ) vekili, İstanbul 10. İcra Müdürlüğü’nün 2007/2602 Esas sayılı dosyasında yazılan talimat uyarınca, Zeytinburnu 3. İcra Müdürlüğü’nün 2007/473 Talimat sayılı dosyasında yapılan 15.03.2007 günlü haciz sırasında 09.03.2007 günlü hacze konu bilgisayarların muhafaza altına alınmasını engellemek için 2.100,00 TL. teminat yatırdıklarını, kalan borç için yatırdıkları 7.000,00 TL. paranın, ek haciz kapsamında ise istihkak, yoksa istirdat ve borçtan kurtulma davasına konu edileceğini, dava sonuna kadar paranın alacaklıya ödenmemesi için asıl icra dosyasına gönderilmesinin teminat karşılığında durdurulması gerektiğini belirterek tedbir isteğinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı ( alacaklı ) vekili, davacı E. Plastik A.Ş’nin dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, paranın diğer davacı tarafından yatırıldığını, borçlu şirketler ile üçüncü kişi T. Plastik Ltd. Şti. Arasında ortaklar ve adres itibarı ile organik bağ bulunduğunu, daha önce aynı yerde yapılan hacizler sırasında borçlulara ait belgelerin ele geçtiğini, istihkak iddiasının alacaklıdan mal kaçırmak için danışıklı olarak ileri sürüldüğünü, mülkiyet karnesinin alacaklı yararına olduğunu, İstanbul 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2007/426 Esas sayılı dosyası ile bu dava dosyası arasında bağlantı bulunduğunu belirterek davanın reddine ve tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı ( borçlar ), usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmadığı gibi cevapta vermemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre; “davacı Emilsan A.Ş’nin alt kiracısı olarak üçüncü kişi T. Plastik Ltd. Şti. kullanımında olan yerde haczin yapıldığı, burasının aynı zamanda üçüncü kişinin ticaret sicilde kayıtlı faaliyet adresi olduğu, borçlu Ozan’ın davacı T. Plastik Ltd. Şti’nin ortağı iken, hacizden önce payını devrederek karşılığını aldığı, şirketle ilgisinin kalmadığı, davacının diğer borçlularla da organik bağ içinde bulunmadığı, bu nedenle T. Plastik Ltd. Şti. açısından davanın kabulü gerektiği, ancak diğer davacının icra dosyasına alınmış parası bulunmadığından davasının reddi gerektiği” gerekçesi ile davanın kabulü ile hacze konu paranın davacı Teo Plastik Ltd. Şti. ne aidiyetine, davacı Emilsan Plastik ltd. Şti. açısından ise davanın reddine ve tazminat talebinin de reddine karar verilmiş; hüküm, davalı ( alacaklı ) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı taraf dava dilekçesinde, her ne kadar hacze konu paranın alacaklıya ödenmemesi konusunda tedbir kararı verilmesi istemini ileri sürmüşse de; Mahkemece işin istihkak prosedürü içinde çözümlenmesinin kararlaştırıldığı, buna yönelik taraflarca ileri sürülmüş bir itirazın da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, üçüncü kişinin İİK’in 96. vd. maddeleri uyarınca yönelttiği “istihkak” iddiasına ilişkindir.
Haciz, davacı T. Plastik Ltd. Şti’nin 23.08.2005’den İtibaren ticaret sicilde merkez olarak kayıtlı bulunan adresinde yapılmıştır. Davacı burada, E.Plastik A.Ş’nin alt kiracısı olarak bulunduğunu ileri sürmekte ise de; dosyadaki kira sözleşmesinden
E. Plastik A.Ş’nin burayı 2006 yılında kiraladığı, görülmektedir.
Davacının 13.10.2005’den itibaren kullandığı şube adresi aynı zamanda borçlular V. İth. İhrc. Kağıt ve Doruk Oluklu Mukavva Ltd. Şirketleri’nin ticaret sicilde kayıtlı merkez adresidir.
Öte yandan aynı dosyada yapılan 05.02.2007 günlü haciz sırasında da T. Plastik Ltd. Şti’nin şube çalışanları, asma katta borçlu şirketlerin faaliyet gösterdiğini belirtmişlerdir. İİK’in 8/1. maddesi uyarınca aksi sabit oluncaya kadar geçerli bu haciz tutanağı ve ticaret sicil kayıtlarına göre üçüncü kişi ile borçlu şirketler arasında organik bağ bulunduğu, aynı üretim yerinde faaliyetlerini sürdürdükleri son derece açıktır.
T. Plastik Lti. Şti’ndeki payını 31.10.2006’da devrederek ayrılan Ozan’ın ise takip borçlusu iki şirketin de ortağı ve yetkilisi olduğu, resmi olarak ayrıldığı üçüncü kişi şirket ile olan bağını, borçlu şirketler üzerinden devam ettirdiği ve istihkak iddiasının da alacaklıdan mal kaçırmak için danışıklı olarak ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu durumda davanın reddi ile İİK’in 97/13. maddesi kapsamında alacaklı yararına tazminata hükmedilebilmesi için aranan yasal koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması yerine, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek davacı T. Plastik Ltd. Şti. yönünden davanın kabulüne karar verilmesi bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ( alacaklı ) Ş. Factoring A.Ş’nin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı 3. kişiye geri verilmesine, 11.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
IIYargıtay 13 HD. 2008/56E. 2008/6260K. İçtihat
(…)Davacı, Batman Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/1331 esas, 2006/189 sayılı ilam alacağının takibi için Özel Ş … Sağlık Hizmetleri A.Ş. aleyhine icra takibi başlattığını, 29.05.2006 tarihli haciz aşamasında hastane bünyesinde faaliyet gösteren şirketin davalı S … sağlık Hizmetleri A.Ş. olması nedeniyle takibinin sonuçsuz kaldığını, takip borçlusu şirket ile davalı şirketin aynı şirketler olduğunu, borçtan kurtulmak amacıyla muvazaalı kurulup hisse devirlerinin gerçekleştiğini ileri sürerek ilam borcundan davalı şirketin de sorumlu olması yönünde karar verilmesi için eldeki davayı açmıştır. İlam borçlusu şirket ile davalı şirketin faaliyet adresleri Ş … Hastanesi olduğunda bir ihtilaf yoktur. Ş… Hastanesi 1996 tarihinde hizmet vermeye başlamış, ilam borçlusu şirketin 1996 yılında, davalı şirketin ise 03.03.1998 yılında kurulduğu, kurucu ortaklarının ilam borçlusu şirketin kurucu ortakları olduğu, bilahare davalı şirketin kurucu şirketleri hisselerini özel şahıslara devrettiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. TTK 146-151 maddelerinde, şirket hisselerinin devri veya şirketlerin birleşmesi durumlarında önceki şirketin aktif ve pasifleri ile tümünün yeni şirkete geçeceği hükmü düzenlenmiştir. Dava konusu olayda davalı şirketle ilam borçlusu şirketin davacının alacağını almasını engelleme amacıyla fikir ve işbirliği içinde olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar kayden iki ayrı tüzel kişilik devam ediyor görünse de, bu durum fiili birleşme karşısında anlam ifade etmez. Faaliyet adresleri aynı olan şirketler iki ayrı hastanede değil, tek bir hastanede ticari işletmelerini sürdürmektedirler. Ticari işletmelerde devamlılık esas olduğundan, sonraki öncekinin devamı niteliğindedir. İlam borçlusunun borçlarından da TTK 146-152 maddeleri, BK 179 ve devamı maddeleri gereğince külli halefiyet kuralları gereğince davalı şirket sorumdur. Dosya kapsamından, davalı şirketin sırf davacının elde ettiği ilamın infazını engellemeye yönelik olarak ticari işletmeyi mevcut ticari unvanı altında sürdürdüğü de anlaşılmaktadır. Böyle olunca mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.(…)
III YARGITAY 15.Hukuk Dairesi Esas: 1994/4957 Karar: 1994/6763 Karar Tarihi: 15.11.1994
(…)Davalı hazine vekili, davacı şirket ile dava dışı borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu, her iki şirketin en büyük ortağı ve yönetim kurulu üyesi Z. B.’nun vergilerini ödemediğini ve muvazaalı işlemler yaptığını savunmuş ise de mahkemece bu husus üzerinde durulmaması doğru görülmemiştir. Mahkemece yapılacak iş; aralarında unvan benzerliği bulunan davacı şirket ile dava dışı borçlu şirketin sicil kayıtlarının ticaret sicilinden getirtilerek, ortakların araştırılması, her iki şirketin ortakları arasında aynı kişi veya kişilere mevcutsa organik bağ bulunduğu kabul edilerek muvazaalı işlem yapmaları sebebiyle, davalı vergi dairesi yönünden, davalı vergi dairesi 6183 sayılı Kanunun gereği haciz haklarını kullanmış olup bankanın kanuna aykırı bir davranışı söz konusu olmaması nedeniyle davalı banka yönünden davanın reddine karar vermekten ibarettir. Ne var ki dosyada, borçlu şirketin iflasına ilişkin İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.1989/4680- K.1990/2852 sayılı karar mevcuttur. O halde, borçlu hakkındaki iflas kararının kesinleşip kesinleşmediği de araştırılmalı, kesinleşmiş ise istihkak davasının iflas masasına ihbar edilerek İ.İ.K.nun 245. maddesi hükmü gereği işlem yapılmalıdır.(…)
IV
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2015/18944 K. 2017/9335 T. 20.6.2017
Davacı üçüncü kişi vekili; borçlu hakkındaki takip kapsamında müvekkili şirketin uzun süredir faaliyet gösterdiği ticaret merkezinde haciz yapıldığını borçlu şirket adresinin müvekkili şirketin adresi ile bir ilgisi bulunmadığını belirterek, haklı davalarının kabulüyle muhafaza altına alınmış malların iadesini, haczin kaldırılmasını istemiştir.
Davalı alacaklı vekili, borçlu şirket ile davacı şirketin tüm ortakları aynı aile bireylerinden oluşmakta olup, borçlu şirketin ticaret sicil adresinin, davacı şirketin eski adresi olduğunu, ancak bu adreste borçlu şirket bulunmadığı gibi, borçlu şirketin ticaret sicil adresinde davacı şirkete ait belgeler bulunduğunu, hem davacı hem de borçlu şirketin avukatının aynı kişi olduğunu, hem borçlu hem de davacının çorap üretimi yaptıklarını aralarında organik bağ olduğunu, istihkak iddiasının mal kaçırma amacıyla yapıldığını, muvazaalı olduğunu belirterek davanın reddini, %40’tan aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir.
Birleşen dosyada davacı üçüncü kişi vekili; icra memurunun dosyada İİK nun 99. maddesine, göre işlem yapması gerekirken, İİK 97 maddesine göre dosyayı re’sen İcra Mahkemesine gönderdiğini belirterek İcra Memurunun 15/03/2011 tarihli işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece, her iki dosyanın birleştirilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacı üçüncü kişinin sunduğu delillerin her zaman temini mümkün belgeler niteliğinde olduğu; mülkiyete karine teşkil etmeyeceği, her iki şirketin de ortaklarının aynı aile bireylerinden oluştuğu, borçlu şirketin ticaret sicil adresinin davacı şirketin eski adresi olduğu, faaliyet konularının aynı olduğu, borçlu şirkete ödeme emrinin tebliğ edildiği ve icra takibinde adresi olarak gösterilen adreste davacı şirkete ait bir çok çorap etiketi ve mal kartı bulunduğu, davacı…til ..i.ne etiket ve kutuların yapım işinin borçlu şirket aracılığıyla yürütüldüğü, kutuların tasarımına borçlu şirketin ortağı olan Kenan İbil’in karar verdiğine dair e-mail yazışmalarının olduğu, davacı şirket ile borçlu şirket arasında organik bağ olduğu gerekçesiyle davanın ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin 13.04.2015 tarihli 2014/2822 Esas 2015/8327 karar sayılı ilamı ile hükmün; haczin davacı üçüncü kişi şirketin Ticaret Sicilinde kayıtlı adresinde yapıldığı, haciz mahallinde borçlu şirkete ait evrak bulunamadığı, ispat yükü altında olan alacaklının karinenin aksini kanıtlamaya elverişli delilleri sunamadığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş, alacaklı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Haciz mahallinde “İbil” ibaresini taşıyan sipariş fişi ve borçlu şirket yetkilisine ait bir defter bulunduğu, borçlu adresinde yine davacı şirkete ait etiketler bulunduğu hususunun haciz tutanağına geçirildiği, davacı şirketin eski adresinin borçlu şirketle aynı olduğu, her iki şirketin de ortaklarının soyadlarının aynı olduğu, davacı ….ne etiket ve kutuların yapım işinin borçlu şirket aracılığıyla yürütüldüğü, kutuların tasarımına borçlu şirketin ortağı olan … karar vereceğine dair davacı şirket ortağı …l tarafından borçlu şirket e-mail adresinden yazışmalar yapıldığı dikkate alındığında; İİK 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olduğu ve üçüncü kişi tarafından sunulan belgelerin ve ticari defterlerin karinenin aksini ispata elverişli olmadığı anlaşılmakla yerel mahkemece verilen davanın reddi kararı doğru olup, hükmün onanması yerine bozulmasına karar verildiği görülmekle, davalı alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.
V YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2016 / 13157 K. 2017 / 7327 T. 26.10.2017
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkete elektrik malzemesi sattığını, bu satıştan doğan 13.148,99 TL borcu ödemeyen davalı aleyhine … 23. İcra Müdürlüğü’nün 2014/8015 E. sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı şirketin takibe itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve davalının % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin teslim almış olduğu tüm malların bedelini ödediğini, davacıya borcu bulunmadığını beyan ederek, davanın reddini ve davacının %20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalı şirket müdürü … tarafından davacıya 16.05.2013 tarihli 12.000-TL ve 30.08.2013 tarihli 12.000-TL çekler ile toplam 24.000,00 TL ödeme yapıldığı, borçlu bir şirketin kendi çek hesabının müsait olmaması durumunda şirket müdürü ya da organik bağ içinde bulunulan başka birinin hesabından alacaklı emrine çek keşide edilmesinin ticari hayatta oldukça sık rastlanan bir uygulama olduğu, davalının nakit ve çek olarak yaptığı ödemeler toplamı 27.592,51 TL’nin; davacının takibe müstenit faturasının 16.741,50 TL olan bedelinden daha fazla olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava faturaya dayalı alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkindir. Taraflar arasında mal teslimine dair bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık ödemeye ilişkindir. Mahkeme tarafından dava dışı … tarafından keşide edilen iki ayrı çek ile ödeme yapıldığı kabul edilmişse de, davaya konu çeklerin … tarafından keşide edildiği, bu kişinin davalı şirketin yetkilisi olması ödemenin şirket adına yapıldığını göstermez. Kaldı ki davacı defterlerinde … hakkında ayrı ticari ilişki kaydı bulunmakta ve söz konusu ödemeler bu kişi adına kaydedilmiştir. Tüm bu sebeplerle 16.05.2013 tarihli 12.000-TL ve 30.08.2013 tarihli 12.000-TL bedelli çeklerin davalı şirketin borcuna karşılık verildiğinin kabulü doğru görülmemiş ve bu durum bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün BOZULMASINA(…)
VI Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No:2013/7633 Karar No:2013/17238
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
K A R A R
Davacı üçüncü kişi vekili, Alanya 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/2067 sayılı Takip dosyasında yazılan talimat uyarınca, Antalya 6. İcra Müdürlüğü’nün 2010/1205 sayılı Talimat dosyasında yapılan 04.03.2011 günlü hacze konu menkullerin davacı üçüncü kişiye ait faturalı eşyalar olduğunu belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına ve tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı alacaklı vekili, davacı ve borçlu şirketlerin yetkililerinin kardeş olduğunu, hileli işlemler yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece toplanan delillere göre: Haciz adresinde borçlunun faaliyet gösterdiğine dair bir belgenin ele geçmediği, ticaret sicil kayıtlarına ve vergi dairesinden gelen yazı cevaplarına göre burada üçüncü kişinin faaliyet gösterdiği, borçlu hakkında re’sen terk işleminin yapıldığı, davacının daha sonra çalışmaya başladığı, mahcuzların tamamının ticari kayıtlarda yer aldığının bilirkişi incelemesi ile belirlendiği; ancak, iki adet mahcuza ilişkin sunulan faturanın hacizden sonra düzenlendiği, dava değeri olarak alacak miktarının dikkate alınması gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı alacaklı vekili tarafından dilekçesinde yazılı nedenlerle temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nun 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir.
Dava konusu haciz, davacı üçüncü kişi şirketin 01.04.2010’dan beri faaliyet gösterdiği ‘…No: 8 adresinde borçlu şirket yetkilisi K.’nun huzurunda yapılmıştır. Bu şahıs üçüncü kişi şirket yetkilisinin kardeşidir. Diğer yandan, aynı yerde yapılan 20.09.2011 tarihli (başka) hacizde de hazır bulunmuştur.
İİK’nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesi, borçlu, dolayısıyla alacaklı yararınadır. İspat yükü altında olan üçüncü kişinin sunduğu faturalar borcun doğum tarihinden sonra düzenlenmiştir.
Davacı ve borçlu şirketler; haciz adresinde iç içe girmiş tek şirket gibi faaliyet gösteriyorsa ya da davacı, borçludan iş yerini borcun doğum tarihinden sonra devralmışsa, sunulan faturaların istihkak iddiasını kanıtlamaya elverişli olduğu kabul edilemez.
Bu koşullarda muvazaa olgusu ile İİK’nun 44. ve 818 sayılı BK’nun 179. (6098 sayılı TBK’nun 202.) maddesinin uygulanma koşullarının tartışılıp değerlendirilmesi gerekir.
Ne var ki, bunların tespiti için kolluk aracılığı ile mahallinde inceleme yaptırılması ve iki şirketin vergi tarh dosyalarının getirtilerek karşılaştırılması, hatta iki şirketin ticari kayıtları üzerinden bilirkişi incelemesi yaptırılması icap eder.
Davacı ve borçlu arasında bu şekilde bir organik bağ belirlenemezse, davacı şirketin borcun doğum tarihinden önce kurulmuş olması da dikkate alınarak bu kez sunulan faturalar kapsamında kalan mahcuzlar yönünden davanın kabulü ile diğerleri yönünden reddine karar verilmelidir.
Diğer yandan, icra dosyası içeriğinden takibe dayanak çeklerle ilgili İİK’nun 33/a maddesi gereğince icranın geri bırakılması kararının alınıp alınmadığı, alınmışsa bununla ilgili davalı alacaklının, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat için 7 gün içinde genel mahkemelerde dava açıp açmadığı denetlenememektedir. Mahkemece doğrudan istihkak davasının şartlarına etki edecek bu hususlarda gerekli incelemelerin yapılmaması dahi isabetli değildir.
Belirtilen tüm bu hususlar dikkate alınmadan eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı biçimde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Davalı alacaklı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün İİK’nun 366. ve HUMK’nun 438. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 352,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ticareti terk edenler: Madde 44 – (Değişik: 18/2/1965-538/22 md.) Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mütat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemiyen tacir beyanda bulunmamış sayılır. Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir. Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez. Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
F. Malvarlığının veya işletmenin devralınması MADDE 202- Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz